| İşin doğrusu, bunu zaten her gün, gün boyunca yapıyoruz. | Open Subtitles | الحقيقة هي, أننا نفعل هذا طوال اليوم وفي كل يوم. |
| İşin doğrusu şiddet her zaman bizimle olacak ama daimi değil. | TED | الحقيقة هي أن العنف سوف يرافقنا دائمًا، ولكنه ليس ثابتًا. |
| İşin doğrusu ortalıkta sana doğruyu söyleyecek birileri olduğuna şükretmelisin. | Open Subtitles | الحقيقة هي يجب أن تكون ممنونًا لأن شخصًا ما من حولك يخبرك بالحقيقة. |
| Fakat işin doğrusu, siz 15 yaşında liseli bir kızla evlisiniz değil mi? | Open Subtitles | لكن في الحقيقة أنت متزوّج من بنت طالبة بعمر 15 سنة، اليس كذلك؟ |
| İşin doğrusu Koca Ed'in kalıntılarında hiç radyasyon belirtisi yok. | Open Subtitles | في الحقيقة ، هناك غياب تام للإشعاع في بقايا إد |
| Ama işin doğrusu, burada kurtarılması gereken benim. | Open Subtitles | لكن الحقيقة هي أن الوحيد الذي يحتاج إلى الانقاذ |
| Ama işin doğrusu, sen hiç asker olmamalıymışsın. | Open Subtitles | ولكن الحقيقة هي غالباً أنه ما كان ينبغي أن تكون جندياً |
| Şimdi gülüp geçiyoruz ama işin doğrusu, her zaman seni hedef aldım. | Open Subtitles | لقد كان شيئاً في حرب القرم ونضحك بشأنه الآن ولكن الحقيقة هي أنني كنت دائماً أقتدي بكِ |
| Pekâlâ çocuklar, işin doğrusu Bob muhtemelen şöyle görünüyordu. | Open Subtitles | حسنا يا أطفال، الحقيقة هي أن بوب يبدو هكذا |
| İşin doğrusu daha önce böyle bir şey yapmadım. | Open Subtitles | الحقيقة هي بأنني لم أفعل شيئاً مثلها من قبل |
| İşin doğrusu hayatım, bu klasörden bile boş. | Open Subtitles | كلا، الحقيقة هي أن حياثي خالية الوفاض، مثلَ هذا المجلدِ ذو المشابكِ التلاثة. |
| İşin doğrusu, koklear implant olmadan da piyano çalabilirsiniz. Çünkü tek yapmanız gereken doğru zamanda doğru tuşa basmak. | TED | في الحقيقة يمكنك أن تعزف على البيانو من دون زرع القوقعة، لأن كل ما عليك فعله هو الضغط على المفاتيح في الوقت المناسب. |
| Bundan eminim. İşin doğrusu, beni hiç sevmiyor. | Open Subtitles | أنا متأكدة من ذلك، في الحقيقة هو لا يحبني مطلقاً. |
| İşin doğrusu, öfkesini dışa vurması için onu ben ikna ettim. | Open Subtitles | في الحقيقة أننا حثثته على التعبير عن غضبه |
| İşin doğrusu seni görmek için daha fazla sabredemedim. | Open Subtitles | في الحقيقة لم احتمل الصبر اكثر لرؤيتك مجدداً |
| İşin doğrusu, Buda'nın bozulmuş domuz eti yiyip zehirlendiği tahmin ediliyor. | Open Subtitles | في الحقيقة ، لقد ظن أنه قد مات بسبب الأكل المسمم بعد أكله للحم الخنزير المتعفن |
| İşin doğrusu CIA'nin bana bu çizgileri belirsizleştirmek için ihtiyacı var. | Open Subtitles | الحقيقة أن وكالة المخابرات الأمريكية تريد طمس هذه الخطوط |
| İşin doğrusu, nasıl benim kanımdan biri oluyor anlamak çok zor. | Open Subtitles | فى الواقع , من الصعب أن تصدق أنها من لحمى ودمى |
| İnsanlar doğuştan böyleyim sanırlar... ..ama işin doğrusu çok çaba sarf ediyorum. | Open Subtitles | الناس تعتقد أنني ولدت بهذا الشكل، لكن فى الحقيقة أنا ابذل مجهود كبير. |
| İşin doğrusu, sizi izliyoruz. | Open Subtitles | في واقع الامر عينُنا عليك |
| İkimiz birlikte çok eğlenirdik ve işin doğrusu şu ki, tıpkı onun gibi olmak isterdim. | Open Subtitles | وكنا نقوم بكل الامور الممتعة معا والحقيقة هي اني اريد ان اكون مثله تماما |
| İşin doğrusu, bu şey hakkında hiçbir şey bilmiyorum. | Open Subtitles | في واقع الأمر, لم أستطع العثور على شيءحول هذا الموضوع. |
| İşin doğrusu, dürüst olmak gerekirse böyle bir kapının senin için açık olması tam olarak Miho'nun böylesine güzel olmasıyla alakalı değil. | Open Subtitles | بغض النظر عن رأيك فى الأمر فى الواقع , لأكون صادقاً "ليس بالضبط لأن الله أنعم على "ميهو بمثل هذا الجمال |
| İşin doğrusu şu ki bilmiyorum. | Open Subtitles | لا أعرف وهذة هى الحقيقة |