| Bakın, biliyorum bu onu geri getirmez fakat bu sadece bir jest olsun. | Open Subtitles | انظر, أعرف أن هذا لن يعيده للحياة و لكن اليك هذه بادرة حسنة |
| Sanırım adamlara büyük maşrapalarla bira ısmarlamak mükemmel bir jest olacak. | Open Subtitles | اعتقد بأنها ستكون بادرة طيبة ان اشتريت للرجال بعض مشروبات البيرة |
| Tabii canım, hazır bayramken güzel bir jest olmuş olur. | Open Subtitles | نعم ، إنها لفتة لطيفة مع الأعياد وكل هذا الأمر |
| George, sana söylemeliyim, bu gerçekten hoş bir jest. | Open Subtitles | جورج يجب علي ان اخبرك ان هذه لفتة جميلة منك |
| - Ne? İnsanların hata yapıp bu şekilde hatalarını telafi etmesi. Büyük bir jest bu. | Open Subtitles | أحدٌ ما يخطئ، ويعوَض عنه بشيءٌ كهذا. هذه مبادرة رائعة. |
| Neden bu kadar cömert ve zaman alıcı bir jest yapıyorsun? | Open Subtitles | لماذا تظهر إيماءة سخية مثل تلك؟ |
| Büyük jest sanırım birazcık bekleyebilir. Gitmeliyiz. | Open Subtitles | حسناً، اللفتة الكبرى يمكنها الإنتظار، أظن |
| Hem bir jest olarak diğer adayları da davet ederiz. | Open Subtitles | وستكون بادرة طيبه نحو المرشحين الآخرين الذي يجب علينا دعوتهم |
| Ve çiçeği almadıklarında Hüzün ve özlem dolu bir jest yaptım benden uzaklaşırlarken. | TED | ولو لم يأخذوا الزهرة، ابدي بادرة من الحزن والشوق كلما ساروا بعيداً. |
| Maskenin benim için düşünceli bir jest olduğunu sanmıştım. | Open Subtitles | اعتقدتُ أن القناع بادرة منك لمراعاة شعوري |
| O'na dışarı çıkmayı teklif etsen güzel bir jest olur bence. | Open Subtitles | أعتقد أنها ستكون بادرة طيبة إذا طَلبتَ الخروج معها |
| Onun ölümü sadece kullanılmayan bir derinin atılması gibi, tatlı bir meyvenin çekirdeğine yaklaşılması gibi bir jest olacak. | Open Subtitles | فقتله سوف يكون بادرة لمتعة إلقاء رجل بعيداً كقشرة عديم الفائدة لفاكهة ترمى ببطء إلى حفرة |
| Ne düşündüğünü biliyorum. İnan bana, altı üstü bir jest. | Open Subtitles | أعرف مالذي تفكر به، صدقني انها مجرد بادرة |
| Bu çok şirin, Greg. Hoş bir jest değil mi? | Open Subtitles | هذا لطف منك يا جريج ،أليست هذه لفتة رائعة؟ |
| Ve neyse ki, kurabiye olmadığı zamanlarda tenimize değen tanıdık bir el ya da sevgi dolu bir jest de rahatlamamızı sağlar. | Open Subtitles | و لحسن الحظ عندما لا يكون هناك بسكويت لازال بإمكاننا أن نجد الأمان في يد مألوفة على جلودنا أو لفتة تدل على محبة |
| Senin açından iyi bir jest olur diye düşünüyordum. | Open Subtitles | إنها كلمة قوية امم, أنا اعتقد فقط بأنها ستكون لفتة طيبة من جانبك |
| Bunu bir jest olduğunu fark etmen hoşuma gitti. | Open Subtitles | أنا منبهرة بأنك تدرك كم هيَ مبادرة لطيفة. |
| Belkide cesurca bir jest için asla geç değildir. | Open Subtitles | ربما لم يفت الأوان على إيماءة جافة |
| Biliyorsun, bunun büyük bir jest olmasını istedim | Open Subtitles | أنت تعرف، أردت أن تجعل هذه اللفتة الكبرى. |
| Öyle küçük bir jest için oldukça pahalı bir hediye. | Open Subtitles | الهدية هي مكافأة مفرطة لمثل هذه البادرة الصغيرة |
| Onları annem pişirdi ve bunun iyi bir jest olacağını düşündüm. | Open Subtitles | أمى خبزتهم، وأعتقدت أنها ستكون لفته طيبة. |
| Güzel bir jest ama alırlar. | Open Subtitles | لم احصل على غنيمه اكبر من هذه اشاره صديقه |
| Ufacık bir jest? | Open Subtitles | تعرف، الإيماءة الصغيرة؟ |
| Benim için bir jest yap demedim, Toby. | Open Subtitles | أنا لم أطلب منك أن تقوم (بأي شيء لطيف لي يا (توبي |
| Biliyoruz ki, çevre memuru olarak, elimde gerçek bir güç yok, ama sembolik bir jest olarak, size bu makbuzu veriyorum. | Open Subtitles | من الواضح, كحارس بيئي ليست لدي أية صلاحيات لكن يمكنني أن أعطيك هذا الاقتباس كبادرة رمزية فقط |
| Sana da bir jest yapayım osuruğumdan da biraz vereyim. | Open Subtitles | و ما رأيك أن أسليك قليلاً ببعض الضراط |
| jest için teşekkürler. | Open Subtitles | أشكرك على تلك اللافتة |