| Bu daha sonra hücre tarafından özümsenen bir kese ya da kabarcık vasıtasıyla bir molekülün hücre dışından hücre içine alınabildiği bir işlemdir. | TED | العملية التي من خلالها يستطيع جزيء من خارج الخلية الانتقال إلى داخلها عبر الاستحواذ عليه في فقاعة أو حويصلة ثم تقوم الخلية بإدخاله. |
| Ebeveynlerin çocuklarını korudukları tatlı, yalıtılmış bir kabarcık. | Open Subtitles | فقاعة لطيفة بالضواحي حيث يهتم الآباء و الأمهات بأولادهم |
| kabarcık sonradan ışık hızında yayılır, tüm uzayı doldurur ve Higgs alanını bildiğimiz halden yeni bir hale dönüştürür. | TED | بعد ذلك ستتمدد الفقاعة بسرعة الضوء, محتلة الفضاء كله, و محولة مجال هيقز من الحالة المعروفة الى الحالة الجديدة. |
| Hadi. kabarcık yok ama sıcak su sana iyi gelecek. Hey, ahbap. | Open Subtitles | هيا دون فقاعات لكن الماء الحار سيفيدك صديقي مشروبات |
| Gazlı içeceklerin sorununun da çok kabarcıklı olduğunu ve her kutuda çok fazla kabarcık bulunduğunu düşünürdüm. | Open Subtitles | غازية للغاية، و هناك العديد من الفقاعات في كل عبوة. |
| Suda nasıl kabarcık olur ve yok olursa, birden yok oldular. | Open Subtitles | للأرض فقاقيع كما الماء, كما هم أيضاً.. ً |
| Bu şekilde kabarcık ağları yapmak yunusların sıkışan bütün sardalyeleri almasını sağlar. | Open Subtitles | مصيدة الفقاقيع بهذه الطريقة تمكن الدلافين من إلتهام أسماك السردين الأسيرة حتى آخرها. |
| Yani damarına hava kabarcığı girmiş. kabarcık kalbe gider, kalp kapakçıklarına sıkışır ve kalbin atması durur. | Open Subtitles | إذاً تقصدين عندما يحصل شخص على فقاعة هواء في عروقه |
| Ağzına açılan delikten, diş etine bir kabarcık gitmiş. | Open Subtitles | قام مثقاب الأسنان الهوائي بدفع فقاعة هواء إلى داخل لثته |
| Yani, daha büyük bir kabarcık evrenine tutunan, ...küçük bir köpükçük evreninde miyiz? | Open Subtitles | اذا، نحن في فقاعة زمنية صغيرة ملتصقة بجانب الفقاعة الزمنية الكبيرة ؟ |
| Sanırım oradaki kabarcık uzayda içinden geçtiğimizle aynı. | Open Subtitles | أعتقد ان هذة الفقاعة التى بالخارج مماثلة لما اجتزناه فى الفضاء |
| Pitt ve Zeta-Jones'un kabarcık süitlerinde kozmik sevişmelerinden sonra yakmaları çok sigara sattıracak. | Open Subtitles | بيت و زيتا جونز يدخنون بعد ممارسة الجنس الكونية في جناح الفقاعة سيبيع الكثير من السجائر. |
| Bu kabarcık çıkarma, suyun altındayken yiyecek kokusunu almasını sağlar. | Open Subtitles | تساعدها هذه الفقاعة في شم طعامها تحت الماء |
| Denize yüzlerce beyaz ok dalıyor her dalıştan sonra arkalarında kabarcık izleri bırakıyorlar. | Open Subtitles | يصبح الشكل كما لو أن آلافاً من السهام البيضاء تطلق في البحر. تاركة خلفها فقاعات من الهواء جراء الغوص |
| Yaraları kabarcık dolu. ve şokta. | Open Subtitles | فقاعات هواء عند الجرح انه مصدوم و لونه أزرق |
| İki büyük kabarcık burada sıkışmış kurbanın altçene kemiğinin 25 ve 39 santim yukarısında. | Open Subtitles | هي فقاعات في الشوكولاته فقاعتان كبيرتان، محبوستان هنا أحداهما 25 مم والأخرى 39 مم فوق فكّ الضحيّة |
| Çok kabarcık görüyorum hanımlar. | Open Subtitles | انا ارى الكثير من الفقاعات يافتيات |
| Bu taşta çok sayıda kabarcık vardır. | Open Subtitles | و هناك الكثير من الفقاعات في هذا الصخر |
| Bekleyin millet. Su altından kabarcık sesi alıyorum. | Open Subtitles | أصبروا, اني ألتقط صوت فقاقيع الماء |
| Hadi. kabarcık çıkartın, çocuklar. kabarcık çıkartın. | Open Subtitles | هيّا، انفخوا الفقاقيع يا أولاد، انفخوا الفقاقيع، هيّا |
| Ve Barry ile kabarcık tanışmıyorlardı. | Open Subtitles | ولم يكن (بارى) و (بابلز) يعرفان كلاهما الآخر |
| Her bir kabarcık, kavurucu yüzeyin altında gizli dünyaya bir giriş oluşturuyor. | Open Subtitles | كل بثرة هي مدخل لعالم متخفي تحت السطح الملتهب |
| Ama vücudunda kabarcık yok. | Open Subtitles | أتظنّ (جاك) مصاب بالجديري؟ لكن ليست لديه بثور |
| Bayan Norris, kabarcık çıkarma zamanı. | Open Subtitles | حسنا يا سيده نوريس هيا لنُحدث فقاعه فى شرجك |