| Tencereye şeker ve tereyağı... portakal suyu ve rendelenmiş portakal kabuğu koyuyorum. | Open Subtitles | ولديّ مزيج من السكر والزبدة وعصير البرتقال وكمية كبيرة من قشر البرتقال |
| Burnu kırılmış ve yüzüne ağaç kabuğu girmiş, ağaca çarpmış gibi. | Open Subtitles | انف مكسور شظايا لحاء شجرة في وجهه يبدو انه اصطدم بشجرة |
| Eğer ufacık bir basınç kabuğu çatlatırsa, minik bir nükleer reaksiyon oluyor. | Open Subtitles | أي ضغط بسيط يجعل القشرة تتصدّع يؤدّي ذلك إلى تفاعل نووي صغير |
| Yanımda bir deniz kulağı kabuğu getirdim. Bu deniz kulağı kabuğu kütlece | TED | أحضرت معي صدفة أذن البحر. صدفة أذن البحر هاته مركب أحيائي |
| Sahilde ilk karşılaştığımızda bulduğumuz deniz kabuğu. | Open Subtitles | الصدفة التى وجدناها فى اول يوم ذهبنا الى الشاطىء |
| Tahmin edin ne oldu: beyaz ve yumurta kabuğu beyazı tamamen aynı renklermiş. | Open Subtitles | احرزوا ماذا , أبيض و أبيض قشور البيض هم في الحقيقة لون واحد |
| Eğer Çin de iseniz, pirinç kabuğu kullanabilirsiniz yada pamuk çekirdeği gövdesi. | TED | إذا كنت في الصين ، قد ترغب في استخدام قشر الأرز أو قشور القطن. |
| Eğer Kuzey Avrupa veya Kuzey Amerikada iseniz, karabuğday kabuğu veya yulaf gövdesi kullanabilirsiniz. | TED | إذا كنت في شمال أوروبا أو أميركا الشمالية ، يمكنك استخدام أشياء مثل قشور الحنطة السوداء أو قشر الشوفان. |
| Bunda çok az portakal kabuğu var ama hiç ceviz yok. | Open Subtitles | وهذا له قليلا من قشر البرتقال، ولكن لا جوزة الطيب. |
| Başka bir bölümde, bir ağaç kabuğu parçasının resmini çekmeli ve onu da etiketlemelisiniz. | TED | في فصل آخر، يجب أن تلتطقوا صورة لقطعة لحاء ثم وسمها. |
| Karnın açsa biraz ot ye, ağaç kabuğu ye. | Open Subtitles | لو شعرت بالجوع تناول الأعشاب , لحاء الأشجار |
| Fındık kabuğu, kuş yemi ve balık. | Open Subtitles | لحاء البندق، الحبوب و سمك الصّبار الأرضي |
| Buna göre, beyin kabuğu tek işlevli bir birim. | TED | ما يعنيه هذا أن القشرة البصرية نوع من المترجمات. |
| Diğerini durdurduğunuzda, sadece kabuğu duruyor; içindeki sıvı hala hareket ediyor çünkü onu durduran bir şey yok. | TED | وعندما توقفون الأخرى، توقفون القشرة فقط، فالسائل لا يزال يدور لأنه لم يجد ما يوقفه. |
| kabuğu tekrar itekliyor, dolayısıyla yumurta yeniden dönmeye başlıyor. | TED | ثم يدفع السائل القشرة حول نفسها من جديد، فتبدأ البيضة في الدوران مرة أخرى. |
| Yutulan salyangozun kabuğu salıverilmeye hazır olduğunda hareket çok daha tehlike hale geliyor. | Open Subtitles | تحتدم المنافسة بشكل واضح عندما تجهز صدفة البزاقة المُفترَسة. |
| Sert bir kabuğu var, ama altında yumuşak emici kısmı var. | Open Subtitles | و لديه صدفة سميكة ، و لكن هناك جزء ناعم يخرج من تحتها |
| Bu kabuğu Toronto havaalanına yalınayak koşarken buldum. | Open Subtitles | انا وجدت هذه الصدفة بينما كنت اجري حافي القدمين في مطار تورنتو |
| Biri şu beyaz kıza yardım etsin. Patates salatasına yumurta kabuğu kaçırıyor. | Open Subtitles | ليساعد أحدكم تلك الفتاة البيضاء إنها تسقط قشور البيض في سلطة البطاطا |
| Günlerce ağaç kabuğu ve kar suyuyla yaşayan insanları duymuşsundur. | Open Subtitles | سمعت عن أناس يعيشون لأيام عديدة على اللحاء والجليد الذائب. |
| Bunun en iyi örneği binanın dış kabuğunun bir ağacın kabuğu gibi fonksiyon gösterdiğini hayal eden mimarlardır. | TED | ومثالٌ عظيم لذلك هو المهندسون المعماريّون الذين يتخيّلون غلاف البناء الخارجيّ ليعمل كلحاء الشجر. |
| Ne tür bir zehir ki bu, içimizdeki iyiliği çürütüyor ve sadece kabuğu bırakıyor? | Open Subtitles | أي نوع من السم هذا الذي يقتلنا ببطئ لم يتبقى لي إلا القشور |
| Midye kabuğu ile ceviz kabuğu arası, Oyuncak, aldatmaca, bebek başIığı gibi. | Open Subtitles | لماذا ، 'هذه القواقع والجوز أو قذيفة ، وبراعة ، لعبة ، وخدعة ، وطفل رضيع قبعة. |
| Diş fırçama ihtiyacım vardı çünkü öğle yemeğinde bir dolarlık karides yedim ve kabuğu dişime yapıştı. | Open Subtitles | إحتجت فقط لفرشاة أسناني، لأنّي حظيت بغداء جمبري ولا زال لديّ بعض الأصداف في أسناني. |
| Ölü adamın ayaklarının altında ortadaki -- küçük istiridye kabuğu yığını "Büyük Ayı" olmalı. | TED | وهذه الكومة الصغيرة من أصداف المحار تحت قدمي الجثة التي في الوسط من المفترض أنها كوكبة الدب الاكبر. |
| Senin için deniz kabuğu topladım. Okyanus kokuyorlar. | Open Subtitles | جمعت بعض الصدف من أجلك، بها رائحة المحيط |
| Çocuklarımı besleyebilmek için bir kuru ekmek kabuğu bile kalmıyor. | Open Subtitles | ليس هناك قشرة من الخبز تبقت لي لكي اطعم اولادي، |
| Yarı sek martini, limon kabuğu, çalkalansın, karıştırılmasın. | Open Subtitles | مارتينى متوسط جاف بقشرة ليمون مهزوز ، و ليس مقلب |