| Cesedini kazıp çıkarana kadar, bildiğiniz hiçbir şey kalmamış geriye. | Open Subtitles | حين قاموا بالحفر في ذلك الحين لم يتبقى شيء حينها | 
| - Geride hiç boya kalmamış ve bir iz süremem. | Open Subtitles | لم يتبقى أثار للطلاء و لا يُمكنني تتبع أثر الصدمة | 
| Adamda onur namına bir şey kalmamış. Onu satın almışlar. | Open Subtitles | هذا الرجل ليس له قيم وليس له شيء يبقى عليه ، لقد إرتشى | 
| Ve dedi ki, burada pek çiftlik kalmamış olması çok kötüymüş. | Open Subtitles | وقال إنه من المحزن إنه لم يعد هناك الكثير الحقول الزراعية | 
| Dışarıda hiç siyah zeytin kalmamış, yani yeşillerden aldım ve soya sosu. | Open Subtitles | نفذ الزيتون الأسود من كل مكان لذلك جلبت زيتوناً اخضر وصلصة الصويا | 
| Hepsi savaş yorgunu ve çatışmaya hevesleri kalmamış durumda. | Open Subtitles | هم مرهقون من الحرب ولم يتبق لديهم روح قتالية | 
| hiçbir şey kalmamış, sadece biraz ot. | TED | لم يبق شيئأً، فقط القليل من العشب هناك. | 
| Ona içecek bir şeyler getirmem gerek, ama burada malzememiz kalmamış. | Open Subtitles | أحتاج لأن أحضر لها شيئا تشربه لكن المعونات نفذت منا هنا | 
| Umarım keyif almışsınızdır. Doğru demişler. Ortalıkta komedyen kalmamış. | Open Subtitles | . أتمنى أن تكونا قد تمتعتا بالأمر . حقا ما يقال ، لم يتبقى كوميديانات | 
| Evet, biri bittiğinde elim boş kalmamış olur. | Open Subtitles | لكي يتبقى لي بيرة عندما انتهي من البيرة الأولى | 
| Kırılmış, sıvı buharlaşıyor. lçinde fazla bir şey kalmamış. | Open Subtitles | لقد تحطمت , السائل يتبخر لم يتبقى الكثير | 
| Belki de kötü erkekler iyilerin ağzını burnunu dağıtıyor kızlar gelince de hiç kalmamış oluyordur. | Open Subtitles | ربما لأن الفتيان الحقيرين قادرون على النيل من المهذبين فعندما تظهر الفتيات لا يبقى للمهذبين أثر | 
| Yan komşunuzun sıcak susuz kalmasını istemeyiz. Şansa sizin boruların hiçbiri alevlere maruz kalmamış. | Open Subtitles | من المزعج أن يبقى جيرانك الملاصقون بلا ماءٍ ساخن من حسن الحظّ أنّ النار لم تؤثر على أنابيبك إطلاقاً | 
| Diyorlar ki, Mary öldüğü için iblisi besleyecek kimse kalmamış. | Open Subtitles | يقولون بسبب موت ماري لم يعد هناك أحد لأطعام الشيطان | 
| Demek ki saate ihtiyacı kalmamış. El konuldu! | Open Subtitles | إذا لم يعد بحاجة اليها بعد لقد تمت مصادرتها | 
| Kırmızı mürekkebim kalmamış. - Benimkini kullanabilirsin. | Open Subtitles | ـ أوه، نفذ الحبر الأحمر ـ أوه، هنا، استعمالي حبري | 
| Mor kalmamış ama bir altın param var. | Open Subtitles | و لكن القرمزي نفذ و لكن تبقي لدي حلقه ذهبيه | 
| Bir şikayetim olacak. Buraya bir tablo almaya geldim ama hepsi kırmızı noktalı. Hiçbir şey kalmamış. | Open Subtitles | أنا معجبة بكِ جداً جئت مستعدة للشراء، لم يتبق شئ | 
| Partinin prensiplerini savunmuyorlar ve Özgürlük Partisi'nin değerlerine Orta Yol da karşı çıkmayacaksa geriye fazla bir şey kalmamış demektir. | Open Subtitles | لدرجة انهم لم يحركوا ساكن تجاه تحركات حزب الحرية الاخيرة لم يبق الكثير | 
| Peki dinle ... kullan-at bebek bezi arıyorum, ama sanırım kalmamış. | Open Subtitles | حسناً , اسمع .. أنا أريد حفاظات الأطفال لكن يبدو أنها نفذت عندك | 
| Gideceğimizden çok daha uzak yerlere gittik. Dışarıda hiçbir şey kalmamış. | Open Subtitles | أنصتي، ذهبنا أبعد مما تعيَّن علينا، لم يبقَ شيء بالخارج هنا. | 
| Şarap kalmamış. Getirmeme yardım etsene. | Open Subtitles | سـاعدني في إحضـار بعض النبيذ، لم يتبقَ منه الكثيـر. | 
| Evet. Ne yazık ki, arabamız kalmamış. | Open Subtitles | أجل، لدينا، لسوء الحظ نفدت منا السيارات. | 
| George, okyanus aradı, karides kalmamış. | Open Subtitles | أتدري يا جورج اتصل المحيط، لقد نفد منهم الجمبري. | 
| Orada hiçbir şey kalmamış. Yüzeyde hiçbirşey kalmadı Logan. Üs yer altında. | Open Subtitles | لم يتبقي شيء علي السطح , لوجان ان القاعدة تحت الأرض | 
| Harika. Vanilya ve yoğurt kalmamış. Büyük bunalım zamanında mı yaşıyoruz? | Open Subtitles | رائع، لم يتبقَّ إلاّ الفانيلا والزبادي أترانا نحيا فترة الكساد العظيم؟ | 
| İkimizin mazeretleri de doğru çıkmış ve ellerindeki başka ipucu kalmamış. | Open Subtitles | اعتقد ان كلانا قد اصبح بريئاً فقد استنفذوا جميع الادلة | 
| O arabanın içinde adamın kadınla bağlantısını gösteren hiçbir şey kalmamış. | Open Subtitles | هناك لا شيء تَركَ في تلك السيارة الجيبِ الذي يُوصلُه إليها. |