| Kızımın çıkmak üzere olduğunu söylemeyecekse, konuşacağımız bir konu da yok demektir. | Open Subtitles | ما لم يكن سيخبرني بأن ابنتي في طريقها للخروج فليس هناك أي شيء لنتحدث بشأنه |
| Pekala, öyleyse konuşacağımız bir konu yok demektir. | Open Subtitles | إذاً أعتقد أنه ليس هناك أي شيء لنتحدث بشأنه |
| - konuşacağımız çok şey var gibi duruyor. | Open Subtitles | يبدو وأننا لدينا المزيد لنتحدث عنه |
| Yok bir şey. Şu an konuşacağımız bir şey değil. | Open Subtitles | لا شئ , لاشئ لنتحدث عنه الآن |
| konuşacağımız çok şey var. | Open Subtitles | -هناك الكثير للتحدث عنه |
| Ve konuşacağımız şey sadece bizi ilgilendirir. | Open Subtitles | وما سنناقشه هُو أمر من شأننا، وليس من شأن أحدٍ آخر. |
| Bizim konuşacağımız şey bu. | Open Subtitles | هذا امر سنناقشه انا و انت |
| konuşacağımız çok şey olduğundan eminim. | Open Subtitles | هل تريد أن تبقى لفترة قصيرة؟ أنا متأكّدة أنه لدينا الكثير للتحدّث عنه |
| Pekala, tamam. O zaman konuşacağımız başka bir şey yok. | Open Subtitles | إذاً, ليس هنالك من مزيد لنتحدث بشأنه |
| O halde konuşacağımız bir şey kalmadı. | Open Subtitles | إذن ليس لدينا المزيد لنتحدث بشأنه. |
| Sanırım konuşacağımız çok şey var. | Open Subtitles | أعتقد بأن لدينا الكثير لنتحدث بشأنه. |
| Cidden, artık konuşacağımız hiçbir şey kalmadı. | Open Subtitles | بصراحة لا يوجد شيء لنتحدث عنه |
| John, konuşacağımız bir şey yok. | Open Subtitles | ليس لدينا أي شيء لنتحدث عنه يا (جون) |
| konuşacağımız çok konu var Bay Decker. | Open Subtitles | سيد (ديكر) لدينا الكثير لنتحدث عنه |
| Çalışmaya katılma şansın olmasaydı konuşacağımız bir şey de olmazdı. | Open Subtitles | الآن، إذا لم تذهب الى الجمنازيوم. إذاً أنت لن يكون عندك الفرصة. لا شيء سيتبقى للتحدّث عنه. |
| Ve bunlar iğrenç, doğal olmayan veya en berbat ayrıntısına kadar konuşacağımız şeyler değiller. | Open Subtitles | وهذا ليس أمراً فظيعاً أو غير طبيعيّ ولا داعي للتحدّث عنه بتفاصيله |