| Kulağıma fısıldadı: | TED | و همس في أُذني. |
| Yalnız kaldığımız zaman, kulağıma fısıldadı. | Open Subtitles | لقد همس الى عندما كنا بمفردنا |
| Ama sonra kulağıma fısıldadı. | Open Subtitles | لكنه لاحقــاً همس لي |
| Büyükannem ölüm döşeğinde bu tarifi kulağıma fısıldadı. | Open Subtitles | لقد همست جدتي في أذني هذه الوصفة عندما كانت على فراش الموت |
| Eğer Lina kulağına fısıldadıysa, ki az önce kulağıma fısıldadı, bu şansı kaçıramam. | Open Subtitles | انها لينا لقد همست في أذني ...وإذا همست ...في أذني يمكنني أن أخذ تلك الفرصة |
| Biri bunu kulağıma fısıldadı. | Open Subtitles | شخصٌ ما همس لي بذلك في أذني |
| Sonra kulağıma fısıldadı, " Shelbyden uzak dur, yoksa boynunu kurarım" | Open Subtitles | ثم همس بأذني: "إبق بعيداً عن (شيلبي) أو سأدق عنقك" |
| Hayır, kulağıma fısıldadı. | Open Subtitles | كلا، هو همس بهذا في أذني. |
| - Evet. kulağıma fısıldadı. | Open Subtitles | لقد همس في إذني |
| Tanrı böyle bir adam hakkında kulağıma fısıldadı, ben de dinledim. | Open Subtitles | {\pos(190,230)}همس لي القدير للزواج من هذا الرجل، فلبّيت. |
| Kulağıma fısıldadı: "Parça burada." | Open Subtitles | " همس لي في أذني بـ " القطعة هُنا |
| kulağıma fısıldadı | Open Subtitles | همس في أذني |
| O da kulağıma fısıldadı. | Open Subtitles | فانحنت نحوي وهمست في أذني. |
| Karın kulağıma fısıldadı | Open Subtitles | زوجتك أهمست في أذني |