| Ve size evrenin içine dalmamız durumunda önümüzde açılan olasılıkları simgeleyen bazı örnekler göstermek istiyorum. | TED | وأريد أن أعرض بعض الأمثله التي تصور الاحتمالات المقفله من خلال الغوص في هذا العالم |
| Yani, eğer sifonlu tuvalet ve artıma tesisi paradigmasını ortadan kaldırabilirsek, bütün bu olasılıkları açabiliriz. | TED | إذا فأنه يمكننا أن نفتح كل هذه الاحتمالات إذا استبعدنا النموذج القديم من المراحيض ومحطات المعالجة. |
| Bilgisayar tüm olasılıkları değerlendirip potansiyel etki bölgesini iniş elipsi halinde çıkarıyor. | TED | وبأخذ كافة الاحتمالات بعين الاعتبار يحدد الحاسب الآلي المنطقة المحتملة للاصطدام في شكل إهليلجي للهبوط. |
| Bütün sınırlayıcı kutuları oluşturuyor ve aynı anda olasılıkları sınıflandırıyor. | TED | فهي تنتج كافة المربعات المحيطة وفئة الإحتمالات في آن واحد. |
| - Bazen birisi bize olasılıkları gösterene kadar neyi isteyip istemediğimizi bilemeyiz. | Open Subtitles | حسناً، أحياناً لا نعرف ما نريده حتى يوضح لنا شخص ما الإحتمالات. |
| Ama onun yaptığı şey aslında sanatsal olasılıkları kısıtlamak olur. | TED | لكن ما يؤدي إليه ذلك هو في الواقع، الحد من الإمكانيات الفنية. |
| Hayatınızda reddedildiğinizde, bir engelle karşılaştığınızda veya başarısız olduğunuzda olasılıkları göz önünde bulundurun. | TED | عندما يتم رفضك في الحياة، عند مواجهة العقبة التالية أو الفشل التالي، فكر في الاحتمالات. |
| Bu sanki dallanan bir olasılıklar akıntısı gibi ve bu olasılıkları etkileyen veya bir şeyi hızlandıran veya diğer bir şeyi yavaşlatan eylemleri yapabiliriz. | TED | يبدو وكأنه تيّار متشعّب من الاحتمالات، وهناك أفعال يمكننا القيام بها تؤثّر على هذه الاحتمالات أو تعجّل وقوع أمر ما أو تؤخر أمرًا آخر. |
| Tabii ki burada soğuğu veya sıcağı hissetmezsiniz -- yalnızca olasılıkları görürsünüz. | TED | بالتأكيد، هنا لاتشعرون بالبرودة، أو الحرارة إنكم فقط ترون الاحتمالات |
| Ve ben dinleyicilerle aynı dalgada buluşmak için tüm olasılıkları keşfetmekten hoşlanırım. | TED | و انا احب معرفة جميع الاحتمالات على أمل أن تكونوا على نفس الطول الموجي لجمهوركم |
| - olasılıkları bir düşünsene. - Ah, Tanrım. | Open Subtitles | ـ تخيل الاحتمالات اللا متناهية ـ يا إلهي |
| Ama bazı olasılıkları elemek için bir takım başka tahliller de yapmak isterim. | Open Subtitles | لكن ما أود فعله إجراء فحوصات أخرى للتأكد من بعض الاحتمالات |
| Sadece olasılıkları hesaplayabiliriz. | Open Subtitles | أفضل ما نستطيع فعله فقط هو حساب الاحتمالات |
| Daha fazla devam etmemize gerek kalmadı. Bir görüntü araması şehirdeki olasılıkları buldu. | Open Subtitles | لن نضطر للذهاب إلى مكانٍ بعيد، فبحث الصُور وجد بعض الإحتمالات في المدينة. |
| ve bütün olasılıkları değerlendirecek zamanımız olmadığında, kestirme yol davranışı bazen hayatımızı kurtarabiliyordu. | TED | وعندما لا يكون هنالك وقت لتحليل جميع الإحتمالات منطقيًا، فبإمكان الاستدلال أحيانًا أن ينقذ حياتنا. |
| En azından bazı olasılıkları ortadan kaldırmış oluruz. | Open Subtitles | على الأقل هو سيزيل بعض الإحتمالات الأخرى |
| Ülkenin her yerinde, bahsi işletenler, kazananlara paralarını öderler, ama eğer yarışlarda olasılıkları düşürecek kimseniz yoksa, ortadaki paranın çok olması tehlikelidir. | Open Subtitles | في جميع أنحاء البلاد وكلاء المراهنات يدفعون للفائزين بطريقة الإحتمالات إنّها طريقة خطيرة حينما يواجهون فرصة ذهبية |
| Tek istediğim başkalarına da... gördüklerimi gösterebilmekti, olasılıkları. | Open Subtitles | لَم أُرِد شيئاً إلا أن أُري الآخَرين الرُؤى التي رئيتُها و الإمكانيات |
| Ama ayrıca dedim ki... bilim yanıldığında sıra dışı olasılıkları göz önünde bulundurmalıyız. | Open Subtitles | لكنّي أيضا قلت ذلك عندما علم يفشل... نحن يجب أن نعتبر الإمكانيات المتطرّفة. |
| Size bu küçük robotlar ile neler yapabileceğimizle ilgili bazı olasılıkları verdiğimi düşünüyorum. | TED | لذلك أعتقد أنني أعطيتكم بعض احتمالات ما يمكننا القيام به من خلال هذه الروبوتات الصغيرة. |
| Geleceğin sunabileceği sınırsız olasılıkları,... sadece her köşe başında bir felaket olduğu... düşüncesi, engeller. | Open Subtitles | الأحتمالات اللانهائيه التي يمكن أن يجلبها المستقبل متوقفه فقط بفكره الكارثه التي تدور في كل الاركان |
| Evet, bu da olasılıkları azaltıyor gibi. | Open Subtitles | نعم,هذا يبدو أنه يضيق الأحتمالات |
| olasılıkları Central City'deki 35 mücevher dükkanı ve 48 otele indirdik. | Open Subtitles | حسنًا، لقد ضيقنا حلقة البحث لـ 35 محل مجوهرات و 48 فندق في مدينة "سينترال"... |
| Ama bütün olasılıkları araştırmamız gerek. | Open Subtitles | يجب أن نتحرّى بكلّ الإمكانيّات المُتاحة. |
| Siktir et olasılıkları. Kendi olasılıklarımızı yaratacağız. | Open Subtitles | سحقاً للاحتمالات, نحن نصنع احتمالاتنا الخاصة |
| Kendi sabit bilimsel bakış açından, tüm olasılıkları tamamen reddediyorsun. | Open Subtitles | انتي دائما تغلقين ابواب امكانية بأن هناك تفاسير أخرى. باستثناء نظرتك العلميه المتشدده للعالم. |
| Bir avukat olasılıkları düşünmelidir. | Open Subtitles | إنه مهم للمحامى تفادي حالات الطوارىء |