| Medullar doku, bir hayvan hamileyken, daha doğrusu bir kuş hamileyken oluşan bir kalsiyum birikimidir, buralada kalsiyum depolanır. | TED | ان الانسجة النخاعية .. تشكل من خلال الكالسيوم ان الكالسيوم يتشكل عادة اثناء مرحلة الحمل في الحيوانات او الطيور |
| Aslında düşününce bir nevi sıvı ve tuhaf dokulardan oluşan torbalar gibiyiz, etrafı ince bir deri tabakasıyla kaplı. | TED | عندما تفكر بالفعل في ذلك، فنحن نوعًا ما مثل أكياس السوائل وبعض الأنسجة الغريبة محاطة بطبقة رفيعة من الجلد. |
| Hatta kaya üzerinde oluşan bu silika mantarlar gibi daha garip formları bulabilirsiniz. | TED | ولكن قد تجد أشكالًا أغرب، مثل هذا الفطر من السيليكا النامي على الصخر. |
| İşim ince havadan oluşan, bir ulusu inşa etmekle geçen zamanlardır. | TED | بالنسبة لي، عملي هو عبارة عن بناء أمة من لا شيء. |
| Mühendis ve biyokimyacılardan oluşan araştırma takımım tam da bunun üzerinde çalışmaktadırlar. | TED | ففريق بحثي من المهندسين وعلماء الكيمياء الحيوية يعملون على هذا التحدي تمامًا. |
| Akrabalarım, arkadaşlarım ve evsizler barınağından oluşan bir ortamım vardı. | TED | تتكون بيئتي من الذين يعيشون مع العائلة والأصدقاء، ومأوى المشردين. |
| En büyük yanılgılardan biri, bilimin sadece gerçeklerden oluşan bir yığın olduğu. | TED | المفهوم الخاطىء الكبير هو أن العلم مجرد كومة ضخمة قديمة من الحقائق. |
| Hedge her saniyede bir kombinasyon deneyecek olursa, sadece 10 farklı bloktan oluşan bir yığını tüketmek 42 gün sürer. | TED | إذا حاول هيدج تجربة نمط كل ثانية، الرزمة المكونة فقط من 10 أحجار مختلفة ستأخذ منه 42 يوم حتى ينهك. |
| Gözlerinizde oluşan çok yoğun bir duygusal iletişim söz konusu. | TED | لذا فإن هناك الكثير من التواصل العاطفي الذي يحدث هناك. |
| Bu maddeleri tanımladığımızda bir karışım yarattık; sentetik maddelerden oluşan bir karışım ve vücudunuzdan salgılanan maddelere benzerlik gösteriyor. | TED | وبمجرد تحديد هذه المواد، قمنا بتطوير توليفة نوع من الخليط، مزيح من المواد الاصطناعية مماثلة لما ينتجه الجسم البشري. |
| Yani, eğer bin kişiden oluşan bir topluluğumuz varsa ve o topluluğa bir patojene karşı bağışıklık kazandırmak istiyorsak. herkesi bağışık hale getirmemiz gerekmez. | TED | لذا ، إذا كان لدينا سكان من ألف شخص و نريد أن نجعل السكان لديهم مناعة من مسببات المرض ليس علينا تحصين كل شخص |
| Orası neresi? Doktorlardan oluşan bir ekip. Eve dönmeden önce seninle biraz konuşuyorlar. | Open Subtitles | إنه مجموعة من الأطباء ، سوف يتحدثون إليك قليلاً قبل عودتك إلى البيت |
| Hayat, rüyalardan oluşan uzun bir zincirdir birini diğerine bağlayan. | Open Subtitles | الحياة سلسلة طويلة جدًا من الأحلام تنتقل من واحد لآخر |
| Kendi halkımdan, siyahi insanlardan oluşan bir jüri tarafından yargılanmak istiyorum! | Open Subtitles | أريد أن أحاكم من قبل هيئة محلفين من بني قومي السمر |
| Bu hat, örneğin, 5 denizaltıdan oluşan, 185 km.lik bir uzunluğa sahip olabilirdi. | Open Subtitles | وهذا الخط يمكن لخمسة غواصات أن يجعلوه يمتد لمائة ميل من بدايته لنهايته |
| Kendisine sahip olan kişinin, ölümsüz askerlerden oluşan bir orduyu tekrar canlandıracağını biliyormuş. | Open Subtitles | يعرفون أن من يمتلكه سوف يكون عنده القوة لبعث جيش من المحاربين الميتين |
| Editörlerden oluşan takımımız..., ...erkeklerin hak ettiği mutluluğa ulaşabilmesini kendilerine amaç edindiler. | Open Subtitles | فريقنا يتكون من المحررين هدفهم الوحيد إيصالك ،للسعادة التي يستحقها كل الرجال |
| İnternetten bağımsız olmamızı sağlayacak apayrı yapıtaşlarından oluşan özenle tuttuğumuz temiz bir yedekleme sistemimiz yok. | TED | ليس هناك نظام نسخ احتياطي واضح نبقيه بعناية فائقة منعزلاً عن الإنترنت, مصنوع من مجموعات مختلفة تمامًا من اللبنات. |
| Ve Cadı Başı Bulutsusu, dev yıldızlardan oluşan gözleriyle uzaya öfkeyle bakar gibidir. | Open Subtitles | وسديم رأس الساحرة، بشراسة يحدق في الفضاء مع عيون مصنوعة من نجوم عملاقة |
| MI6 pürüzsüz Cambridge mezunlarından oluşan bir eski dostlar kulübü gibidir. | Open Subtitles | الجهاز البريطاني عبارة عن نادي للفتيان القدامى يتألف من عصارة قوية |
| Bunun tamamen güvenli bir iskelet sistemi, güvenli bir roket fırlatılması olarak hatırlıyordu çünkü en düşük teklifle yüz binlerce sterlinden oluşan bir rokette oturuyordu. | TED | كان يتذكر نظام قناطر وإطلاق صاروخ آمن تماما لأنه كان جالسا بصاروخ يزن ما يعادل 50 طن من قوة الدفع مبني من طرف أقل مزايد. |
| Deprem nedeniyle oluşan yangınların çoğu kontrol altına alındı. | Open Subtitles | أغلب النيران التي سببها الزلزال تحت السّيطرة. |
| "Yeryüzünün içindeki inanılmaz sıcaklık ve baskıyla oluşan mineraller patlayarak... " | Open Subtitles | تشكلت بسبب حرارة وضغط مرتفعين داخل الأرض المعادن تنفجر في آخ |
| Bizler de bu ışığın bir kısmını engelleyen yıldızlar sayesinde oluşan karanlıkları arıyoruz. | TED | والبحث عن الخفوت الناتج عن حجب بعض هذا الضوء من النجوم. |
| Etimizi, süt ürünlerimizi, yumurtalarımızı ve deri mallarımızı temin edebilmek için bugün 60 milyar hayvandan oluşan bir sürüyü beslediğimizi biliyor muydunuz? | TED | هل تعلم أننا اليوم نمتلك قطيع عالمي مكوّن من 60 بليون حيوان لتوفير منتجات اللحوم، ومنتجات الألبان والبيض والجلود؟ |
| Kayalardan oluşan bu yerde yankılanan, gizlenemeyecek bir yankı. | Open Subtitles | صدى صوت مميز ناتج عن تخبط الصوت في التجويفات الصخرية. |
| Güç Koruyucuları yaşamı korumak için yemin etmiş savaşçılardan oluşan bir ekipti. | Open Subtitles | حراس القوة كانوا فيلقاً من المحاربين الذين أقسموا على حماية الحياة |
| Bir: Barutun ateşlemesinden dolayı oluşan ısı daha buz kurşunu yerinden çıkmadan eriyor. | Open Subtitles | الأولى، الحرارة الناتجة عن إشعال البارود تذيب الرصاصة الجليدية قبل أن تغادر الماسورة. |
| Ses dalgaları, insan duyumu aralığının dışında oluşan infrasonik frekanslar taşıyabilir. | Open Subtitles | الموجات الصوتية تحمل الترددات الصوتية التي تحدث خارج النطاق السمعي للانسان |
| Goldman'in başında kendini savunurken oluşan yaralar vardı. | Open Subtitles | رون غولدمان) كانت لديه إصاباتٌ بيده)، وكأنهُ قام بالدفاع عن نفسه. |