| parçacık, tanımı gereği, herhangi bir anda tek bir yerde olur. | TED | الجسيمات حسب تعريفها توجد في مكان واحد في أي لحظة زمنية. |
| Ve doğada bu kadar çok temel parçacık olması size tuhaf görünebilir. | TED | وقد يبدو غريبا أن يكون في الطبيعة.. هذا العدد الكبير من الجسيمات. |
| Yük taşıyan parçacıklar elementlerle değişerek sanal parçacıklara dönüşürler çünkü gerçek maddelerde olduğu gibi parçacık dedektörleri tarafından saptanamazlar. | Open Subtitles | جزيئات الطاقه الحامله تتغير من جزيئات ظاهره الى جزيئات تخيليه و الجزئيات الغير حقيقيه لا يمكن اكتشافها بكاشف الجزيئات |
| Bu tesisin her köşesine 10 tane Haldorr parçacık mayını kurdum. | Open Subtitles | لقد زرعت ألغام 10 جسيمات هالدور في جميع أنحاء هذا المبنى |
| parçacık Hızlandırıcının yapılmasına bizzat yardım etmişti patladığında o da bundan etkilenmişti. | Open Subtitles | لقد ساعد في الواقع على بناء المسرع الجزيئي وعند انفجاره تأثر أيضاً |
| 1960'lar itibarıyla yüzlerce yeni parçacık bulunuyordu, her hafta yeni bir parçacık keşfediliyordu. | Open Subtitles | وبحلول الستينات كان هناك مئات من الجسيمات الجديدة مع جسيم جديد يكتشف أسبوعيا |
| Ama bu parçacık boyutu... bizim şirkette yaptıklarımızdan çok daha öte. | Open Subtitles | لكن حجم الجسيمات متطور للغاية عن أي شيء نفعله في شركتنا |
| Bir pulsar dönerken kutup bölgesinden parçacık yüklü ve iyi odaklanmış ışın yayar. | Open Subtitles | بينما يدور النجم النابض ينبعث من القطبين أشعة عالية التركيز من الجسيمات المشحونة |
| Bir manyetik alan olmadan, güneşten gelen yoğun bir parçacık akınından ve gezegenin güneş rüzgarlarından korunması mümkün olmazdı. | Open Subtitles | من دون الحقل المغناطيسي لن يكون هناك حماية من الرياح الشمسية تيار حاد من الجسيمات الدقيقة آتية من الشمس |
| Bu manyetik alan akımı. Bunlar parçacık değiller, ancak parçacık özelliği gösterirler. | TED | هذه عبارة عن خطوط الحقول المغناطيسية، إنها ليست جزيئات. و لكنها تسلك سلوك الجزيئات. |
| Ama diyelim ki güneş ışığı vuran bir parçacık var ve eşit olmayan biçimde ısınıyor. | TED | و لكن دعنا نقول أن لدينا ضوء الشمس يصل إلى بعض الجزيئات, و تم تسخينها بشكل غير متكافىء |
| Bu olduğunda ise çarpışan iki parçacık rastgele yönlere saçılacaktı. | TED | وإذا حدث ذلك فان تلك الجزيئات التي شاركت في التصادم سوف ترتد في اتجاهات عشوائية. |
| Yani, bir parçacık evrende dolaşırken, bu Higgs parçacıkları ile etkileşebilir. | TED | الان عندما يتحرك جسيم عبر الكون، يمكنه التفاعل مع جسيمات هيجز تلك. |
| Peki, ya 10 ya da 20 yıl geçtikten sonra bile yeni bir parçacık keşfedemezsek? | TED | لكن ماذا لو ، حتى بعد 10 أو 20 سنة ، لا نجد جسيمات جديدة ؟ |
| Bahsettiğimiz şey, parçacık hızlandırıcıdan etkilenmiş olabilecek diğer insanları kontrol altına almamıza yardımcı olmandı. | Open Subtitles | لقد تحدثنا عن مساعدتك لنا لنحتوي الأشخاص الآخرين الذين من المحتمل أنهم تأثروا بانفجار المسرع الجزيئي |
| Hem konumu hem momentumu olan bir parçacık elde etmek için iki resmi karıştırarak, sadece küçük bir alanda dalgaları bulunan bir grafik yapmamız gerek. | TED | وللحصول على جسيم بموقع وقوة دافعة، يلزمنا مزج الصورتين لعمل رسم بياني يتألف من موجات، ولكن في مناطق صغيرة فقط. |
| En iyi tahminim bu haznenin bir tür parçacık jeneratörü olabileceği. | Open Subtitles | أعتقد أن هذه الغرفة عبارة عن مولد جزيئات من نوع ما |
| Lakin 2009'da inanılmaz duyarlı parçacık detektörü onun ilk belirtilerini yakaladı. | Open Subtitles | حتى أنه كثير من العلماء قد شكوا في وجوده ولكن في سنة 2009 هناك كاشف للجسيمات أكتشف لمحة منه |
| parçacık hızlandırıcıyı çalıştırmalarını görmek için zamanında eve dönmek istedi. | Open Subtitles | ودّ العودة لبيته لكيّ يرى تشغيل المعجّل الجزيئيّ |
| Bize göre, muhtemelen, hâlâ bilinmeyen birçok parçacık var ve çok daha büyük bir simetriye, çok daha büyük bir teoriye, | Open Subtitles | نحن نعتقد، ربما أن هذا الجسيم والعديد من الجسيمات الأخرى لا تزال هناك وكلها جزء من تماثل أكبر من ذلك بكثير |
| Ama quantum düzeyinde nasıl çalıştığını anlamıyoruz-- parçacık ve dalgaların çok küçük etkileri. | Open Subtitles | لا نفهم عملها فى العُمق على مُستوى الكمّ لا نفهم عملها فى العُمق على مُستوى الكمّ حقل الموجات و الجُسيمات المجهرى |
| Ve saygıdeğer meslektaşıma göre biz onu gözlemleyene kadar o parçacık aslında var olmuyor. | Open Subtitles | ووفقا لزميلي العزيز هنا لاوجود لهذا الجزيء حتى نلاحظهُ |
| Trekal atardamarından çıkıyorsun. İlk parçacık önünde olmalı. | Open Subtitles | تخرج من الشريان الرغامي، وينبغي أن ترى أول شظية |
| Dört mil uzunluğunda parçacık hızlandırıcı. | Open Subtitles | مُسرِّع جُزيئات بطول أربعة أميال. |
| Sana göre o otomobil bir parçacık olsaydı ama onu görmeseydik orada olmazdı. | Open Subtitles | وفقا لك، إذا كانت هذه السيارة جزيء ولكننا لم نرها لم يكن لها وجود على الإطلاق |