| Üzerlerinde, şeytanlar gibi zıplayan insanlar paket yapıp onları dışarıya taşıyorlardı. | Open Subtitles | وفوق هذه الفوضى كان العمال يحملون هذه المقتنيات ويلقون بها للخارج |
| Berberi tüccarlar tuz ve tekstil ürünleri ve çölden Batı Afrika'ya yeni, değerli eşyalar ve bilgi taşıyorlardı. | TED | وكان التجار البربر يحملون الملح والمنسوجات والسلع الجديدة إلى غرب أفريقيا عبر الصحراء. |
| Peçeliler salgın hastalık taşıyorlardı ve surlarımızda gedikler açılmıştı. | Open Subtitles | الظلاميون يحملون الطاعون بدمائهم و أسوارنا هُدمت |
| Öldürülmüş Filistinliler'in parçalarını antiseptik ve su antiseptik ve su karışımı dolu kaplarda taşıyorlardı. | Open Subtitles | لقد حملوا قطع من أجساد فلسطينين قتلى و حفظوها في مادة الفورمالدهايد |
| Bu şeyleri çekerek taşıyorlardı. | Open Subtitles | -كانوا ينقلون تلك الأشياء، حينها إندلعت الحرب |
| Birlikte kirli çamaşırlarını taşıyorlardı . | Open Subtitles | وأتت شريكتها في الغرفة مع صديقها، يحملان معاً الملابس المعدّة للغسيل. |
| Beş adam ameliyat ellerine giydikleri... kamera ve elektronik gözetim araçları taşıyorlardı. | Open Subtitles | تم اعتقال خمسة رجال يرتدون قفازات جراحين وبدلات رجال أعمال ويحملون معدات مراقبة إلكترونية وكاميرا |
| Siz kilitliydiniz, onlar da makyaj malzemesi taşıyorlardı öyleyse neden ateş ettiler? | Open Subtitles | إذا كنتم مختبأين، و هم كانوا يحملون مستحضرات التجميل فقط إذاً، لما قاموا بإطلاق الرصاص؟ |
| Daha sonra Birmanya'da, Rohingya savaşçılarıyla karşılaştım, hemen hemen gençlerdi, ormanda doğup büyümüşlerdi, makineli tüfek ve bomba atar taşıyorlardı. | TED | لاحقًا في بورما، صادفت مقاتلي الروهينيا، الذين كانوا بالكاد في سن المراهقة، ولدوا وترعرعوا في الغابة، وهم يحملون رشاشات وقاذفات قنابل. |
| Vinç tamamen el değmeden bambu iskelesinden inşa edildi, insanlar başlarının üstündeki beton sepetleriyle taşıyorlardı ve onları kalıplara boşaltıyorlardı. | TED | تم بناؤه يدوياً و باستخدام سقالات خشب البامبو كان الناس يحملون سلال الاسمنت على رؤوسهم و يقومون بافراغها في المستوعبات والقوالب. |
| Aynı zamanda sarhoş Asyalı bir çocuk taşıyorlardı. | Open Subtitles | كانوا أيضاً يحملون فتى أسيوي ثمل |
| Ve neden sileh taşıyorlardı? | Open Subtitles | ولماذا يحملون أسلحةَ؟ |
| Şöyle bir şey taşıyorlardı. | Open Subtitles | كانوا يحملون أشياء كهذا |
| Paul von Hindenburg ve Erich Ludendorff ülkelerinin umutlarını omuzlarında taşıyorlardı. | Open Subtitles | "بول فون هيندنبرج" و"إريك لودندورف" حملوا آمال بلادهم |
| Herşeylerini bisikletlerde taşıyorlardı... | Open Subtitles | حملوا امتعتهم على الدراجات |
| Hiçbir fikrim yok. Ben çıktığımda kampı taşıyorlardı. İyi haber. | Open Subtitles | لا أعلم، كانوا ينقلون معسكرهم حين هربت. |
| Smitty kaçıyordu I-90 yolunda dört kardeşiyle beraber büyük bir vurgun taşıyorlardı. | Open Subtitles | لقد كان (سميتي) يقوم بتوصيلة، على الطريق (آي 90) مع أربعة رفاق حيث كانوا ينقلون بضاعة باهضة |
| Ancak, dedektif Brass ve Curtis Sig taşıyorlardı. | Open Subtitles | " بينما المحقق " براس وكورتيس يحملان القياس ستة |
| Garip bir karton kutu taşıyorlardı. | Open Subtitles | كانا يحملان كرتون مربع غريب |
| - Pompey'in damgasını taşıyorlardı! | Open Subtitles | لقد وقفوا أمامي ويحملون علامة (بومبي) |