| ikincisi ise, evde iş yapmaya olanak sunması. Bileklik yapımı, takı tasarımı, dikiş nakış, ambalajlama gibi ev işlerine. | TED | والثانية، هي سماحه ببيئة مناسبة للعمل بالمنزل، كصناعة الأساور وتصميم المجوهرات والتطريز والتعبئة والخ. |
| Bizden en fazla bir iki takı ve birkaç pound alabilirdi. | Open Subtitles | أقصى ما يمكنك أخذه منّا هو المجوهرات العادية وبضع جنيهات |
| Çocukluğumda bana, erkeklerin takı takmadığını öğretmişlerdi. | Open Subtitles | تربيّت على أن الرجال لا يرتدون المجوهرات |
| Paris- - Erica ve ben özel bir takı sergisi için hazırlanıyorduk. | Open Subtitles | واريكا وأنا عرض المجوهرات المخصصة للذهاب الى. |
| Bu oranlar merminin takılık gümüşten yapıldığını gösteriyor. Ve takı amaçlı gümüş yüksek erime sıcaklığına sahiptir. | Open Subtitles | ممتلكات عناصر متوافقة مع جواهر فضة مسبوكة |
| Önce bir anahtar. Şimdi de takı. Sırada ne var? | Open Subtitles | أولاً المفتاح، الآن المجوهرات ما هو الشيء التالي ؟ |
| Görgü tanığı, cüzdan, cep telefonu, takı, hiçbir şey yok. | Open Subtitles | لا شهود ولا محفظة أي الهاتف الخليوي، أي المجوهرات |
| takı yapardı. Tutkusu buydu. | Open Subtitles | كانت تصمم المجوهرات , فذلك كانت ما تبرع به |
| takı satışını kılıf olarak kullanarak eşiniz reçeteli ilaç satıyormuş. | Open Subtitles | كانت تستخدم تجارة بيع المجوهرات كتغطية لقد كانت زوجتكَ تتعامل ببيع العقاقير |
| Baba, haydi ama. O sadece takı kutusu. | Open Subtitles | أبى , بحقكَ ، إنه مُجرد صندوق المجوهرات. |
| Bir takı gibi bir şey düşürdü. | Open Subtitles | و من ثم أسقطت شيء من حقيبتها مثل المجوهرات أو شيء من هذا |
| Ama asla, antika takı koleksiyonumdan vazgeçemedim. | Open Subtitles | لكن لم أستطع أبداً التخلي عن مجموعة المجوهرات العتيقة الخاصة بي |
| Yasal bir şirkette geçici personelmiş. Buraya yalnızca takı almaya gelmiş. | Open Subtitles | كانت موظفة مؤقتة بشركة محاماة وكانت هُنا فقط من أجل شراء المجوهرات |
| Bu taktığın takı ne? | Open Subtitles | ما هي هذه القطعة من المجوهرات التي حصلت عليها؟ |
| Özel yeteneklerim arasında, ata binmek, step dansı, paten kaymak, top sektirmek, takı tasarımı ve kalp kırmak var. | Open Subtitles | والمهارات المميزة تشمل ركوب الخيل، الرقص النقري التزلج، صنع المجوهرات وتحطيم القلوب |
| Yok be. Birkaç eski takı, pek bir şey etmez. | Open Subtitles | كلا، بعض المجوهرات القديمة، لا تساوي الكثير. |
| Kocanızın takı çekmecenizde bulduklarından değil. | Open Subtitles | و ليس ذاك النوع الذي يجده زوجك داخل صندوق المجوهرات |
| Ya da takı tasarlayabilirim. | Open Subtitles | استطيع عمل الكتابة اليدوية او صنع المجوهرات |
| Bu Leonard denen adam takı tüccarıymış ve onu başkasıyla karıştırmış. | Open Subtitles | وبأن "ليونارد" هذا كان تاجر جواهر وبأن الأمر اختلط عليه بين "موشي" وشخص أخر |
| Kıyafetlerini şu çuvala, cüzdan, anahtar, takı gibi kişisel eşyalarını da sepetin içine koy. | Open Subtitles | وضع ملابسك في الحقيبة ، أي ممتلكات شخصية ، المحفظة والمفاتيح ، والمجوهرات ، إلى آخره ، في هذه السلة. |
| Daha önce hiç takı takmamıştım. | Open Subtitles | -حقاً أنا لم أرتدي مجوهرات من قبل شكراً لك يا صاحبي |
| Kafasında saçında bir çeşit takı vardı, tarak gibi bir şey. | Open Subtitles | انها تمتلك نوعاً من الحلي في شعرها مثل المشط |
| takı yapmak için malzeme almaya çıkmıştık ve bir şeyler yemeye karar verdik. | Open Subtitles | كنا خارجين نحضر بعض الأغراض لصناعة الإكسسوارات و قررنا أن نأكل شيئاً هنا |