| Sizin yolunuzun, Hong Kong'ı güvende tutmanın tek yolu olduğunu sanmıyorum. | Open Subtitles | لا أعتقد أن طريقتك هي الطريقة الوحيدة لإبقاء هونغ كونغ آمنة. |
| Arabayı elinde tutmanın bütün bunlara değdiğine emin misin? | Open Subtitles | هل أن متأكد من أن إبقاء السيارة يستحق هذا ؟ |
| - Söz vermenizi istiyorum. Söz tutmanın yolu, asla vermemektir. | Open Subtitles | أفضل طريقة للحفاظ على وعدى هو أن لا أوعد مطلقاً |
| İşi kapıdan uzak tutmanın en sağlam yolu budur. | Open Subtitles | إنها طريقه مضمونه لمنع الموكلين من التخلي عنا |
| Onu sahada tutmanın başka bir yolu olmalı, Joan. | Open Subtitles | لا بُد أن تكُون هُناك وسيلة أخرى للإبقاء عليها فى الميدان |
| Merakının dışında kadını hala baypasta tutmanın bir sebebi var mı? | Open Subtitles | عدا الفضول، ألديك سبب آخر لإبقائها علي الجهاز؟ |
| Her zamanki gibi, en zor şartlarda bile Zissou Ekibi'nin üyeleri, morallerini yüksek tutmanın bir yolunu buluyor. | Open Subtitles | كالعادة وحتى مع أصعب الظروف يجد أعضاء زيسو طرقاً لإبقاء المعنويات عالية |
| Muhtemelen. Kurtarılana kadar zihinlerini meşgul tutmanın bir yolu. | Open Subtitles | لعلها وسيلة لإبقاء عقولهم ناشطة حتى إنقاذهم |
| Belki ilgisini sürekli üstünde tutmanın bir yolunu bulursun! | Open Subtitles | ربما تستطيعين إيجاد طريقة لإبقاء اهتمامه أطول? |
| Bu işi gazetelerden uzak tutmanın bana ne kadara mal olduğunun farkında mısın? | Open Subtitles | أتعلم كم يكلفني إبقاء هذه الحادثة بعيدا عن الصحافة ؟ |
| Ama zamanla Bölüm'ü ayakta tutmanın değerli olacağını düşünmeye başladım. | Open Subtitles | ولكن في مرحلة ما بدأتُ أرى فائدة إبقاء هذا المكان يعمل. |
| Öncelikle, iğrenç şeylerden söz etmek mükemmel bir eğitim aracıdır ve merakımızı canlı tutmanın muhteşem bir yoludur. | TED | لذلك، أولًا وقبل كل شيء، إن التحدث عن الأشياء المقززة أداة رائعة للتعليم، وهو طريقة ممتازة للحفاظ على الفضول. |
| Ekibi bir arada tutmanın tek yolu. | Open Subtitles | إنه السبيل الوحيد للحفاظ على هذا الفريق مجتمعاً |
| Bazen şeytanı dışarıda tutmanın tek yolu budur. | Open Subtitles | بعض الأحيان، هذا هو كل ما يتطلبه الأمر لمنع دخول الشر |
| Kaldığı otele doğru giden ekiplerimiz var fakat ayrılmak üzereydi ve onu orada tutmanın tek yolu, sahte tavır sergilemekti. | Open Subtitles | لدينا فرق في طريقها إلى الفندق الذي يقيم فيه ولكنه كان على وشك الانصراف والسبيل الوحيد للإبقاء عليه هناك، هو كذبة بسيطة. |
| Merakının dışında kadını hala baypasta tutmanın bir sebebi var mı? | Open Subtitles | عدا الفضول، ألديك سبب آخر لإبقائها علي الجهاز؟ |
| Bazı şeyleri içinde tutmanın kimseye bir faydası olmaz. | Open Subtitles | الإبقاء عليه داخلك لن يساعدك أو أي شخص آخر. |
| Bunun en kolay açıklaması, insanları aynı hizada tutmanın yolu iyiden çok kötüye yönlendirmektir. | Open Subtitles | انه من السهل ابقاء الناس في خط واحد بالتوجه الى اسوء دوافعهم بدلاً من افضلها |
| Sen 2006'da onu kaçıran kişiyi öldürdüğünde onu hayatta tutmanın bir gün işe yarayabileceğini düşünmüştük. | Open Subtitles | عند قتلت خاطفها في عام 2006 أدركنا أن إبقائها على قيد الحياة قد يكون مفيد في يوم من الأيام |
| Seni gözümün önünde tutmanın en iyi yolu da bu. | Open Subtitles | . وهذه افضل طريقة بالنسبة لي , لإبقائك تحت عيني |
| Tanrım, arabayı elimizde tutmanın bir yolu yok mu? | Open Subtitles | نحن بحاجة إلى أموال يإلهي، ألا توجد طريقة أخرى للإحتفاظ بها؟ |
| Bunun seni tutmanın en iyi yolu olduğunu düşündüğünü biliyorum. | Open Subtitles | أعلم أنه ظن أنها الوسيلة الوحيدة للابقاء عليك. |
| Beni hayatta tutmanın bir nedeni olmalı! | Open Subtitles | ما الذي تحتاجني من أجلة؟ يجب أن يكون هناك سبب لإبقائي حيا |
| Çünkü salonu açık tutmanın bir yolunu buldum. | Open Subtitles | لأنني حصلت على طريقة لأبقي على صالون تجميلي مفتوحا |
| Eğer adamlarınız sonuçlarını iki kez kontrol etmiyorsa o zaman onları ekipte tutmanın bir anlamı yoktur. | Open Subtitles | إذا لم يراجع عاملوك نتائجهم مرتين فلا فائدة من إبقائهم في الفريق |