| Bir gün benim izlediğimi anlayıp o da bana gülümser diye umarak. | Open Subtitles | على أمل أن تكتشف في يوم من الأيام أنني أراقبها فتبتسم لي |
| Kutlama yapacağımızı umarak yapmıştım ama üzgün bir karında da işe yarar. | Open Subtitles | أنا جعلت أمل يمكننا أن نحتفل، ولكنه يعمل على البطن المحزن أيضا. |
| Bu satırları bana bir kez daha acıyıp, yardımıma koşmanızı umarak yazıyorum. | Open Subtitles | أكتب على أمل أخير أنكَ تستطيع رحمة في قلبك لتفكر بي مجدداً |
| Ve ulaştığım noktanın yapabileceğimden öteye gittiğini umarak bugün burada bulunuyorum. | TED | أنا هنا اليوم آملاً أن مد يدي يتعدى قبضتي. |
| Sadece birinin o aptal herifi bir araya getireceğini umarak. | Open Subtitles | إلى محطة المساعدة الأقرب ، أملاً فى ان يجد احد هناك يمكن أن تضع أحشائه معاً |
| Ve işte. Onun daha iyi olacağını umarak ameliyat ettik. Bilmiyorduk. | TED | فهكذا كان. قد أجرينا العملية عليه آملين أن يتحسن. لم نكن نعلم. |
| Ve her gece eve doğru seçimi yaptığını umarak gidiyor. | Open Subtitles | و كل ليلة تعود لمنزلها آملة انها اتخذت القرار الصائب |
| 6 yaşından 12 yaşına kadar yedi farklı ülkede yaşadım, bir mülteci kampından diğerine giderken birileri tarafından istenenler olmayı umarak. | TED | من سن السادسة إلى الثانية عشرة، عشتُ في سبعة بلدان مختلفة، متنقلةً من مخيم لاجئين لآخر، على أمل أن يُصبح مرغوباً بنا. |
| Düğüm sonunda konuma girince, Etik ve Hedge'in doğru tahmin ettiğini umarak Adila vinci indiriyor. | TED | وحين تجد القطعة موضعها أخيرًا، تُمِيل أديلة الرافعة إلى أسفل، على أمل أن تلْقَى إيثيك وهيدج سبيلهما إليها. |
| Avukatlar, beklenmedik durumlarda, hasta gerçekten kötü durumda olduğu için duruma sempati duyan bir jüriyle büyük anlaşmalar yaparak büyük paylar kazanmayı umarak davaları almaktadırlar. | TED | المحامون يتبنون الدعاوى على أمل الحصول على حصة كبيرة من تسوية من قبل هيئة محلفين متعاطفة ، لأن هذا المريض انتهت أموره بشكل سيئ حقا. |
| Ajan Mulder geçmişini aydınlatacağını umarak tedaviyi kabul etti. | Open Subtitles | العميل مولدر خضع للعلاج على أمل أن يرجع لماضيه,: |
| Onu tekrar görmeyi umarak, aynı yoldan geriye gittim. | Open Subtitles | أعدت اقتفاء خطواتي على أمل أن أراه مجدداً |
| İlk seferinde bulamayınca bu sefer şansının yaver gideceğini umarak kadının evine girdi. | Open Subtitles | و بما أنه لم يعثر عليها بالمرّة الأولى قام باقتحام شقتها على أمل أن يحالفه الحظ هناك |
| Böyle şeyleri genelde fark etmem, ve kendimi o soğukta yürürken buldum, değişmeyeceğini umarak, o anı paylaşacağım birinin yanımda olmasını umarak... | Open Subtitles | في العادة لا ألاحظ مثل تلك الأشياء و وجدتُ نفسي أمشي وسط بردٍ مثلج آملاً بألاّ يزول ذلك اللّون |
| İtin tekine iğne batırdın, AIDS bulaştıracağını umarak. | Open Subtitles | وَخَزتَ أحدَ التافِهين بالإِبرَه آملاً أَن تَنقُلَ لهُ مَرضَ الإيدز |
| Onu orada bulmayı umarak her yerde evimizi aradım. | Open Subtitles | فتّشتُ في كل مكان عن بيتنا، أملاً بأن أجدها. |
| Adam'ın bize yol göstermesini umarak zihnimi temizleyip kalbimi açtım. | Open Subtitles | آملين بأن آدم سوف يقودنا إلى الأمام لقد صفيت ذهني وفتحت قلبي |
| Kendisini göreceklerini umarak kollarını havaya salladı, ama uçaklar çok geçmeden gitmişti. | TED | ولوحت بذراعيها آملة بأن يروها لكن الطائرات اختفت سريعاً. |
| Tüm grubunun yapamadığını, bu iki klonun yapabileceğini umarak tüm bu saldırıyı riske mi atıyorsun? | Open Subtitles | لقد وضعت هذا الهجوم علي امل ان هذان المستنسخان يمكنهم فعل ما لم تفعله مجموعتك بالكامل؟ |
| Diğer seçenek kendi kendine ölmeden kanamanın zamanında durmasını umarak yavaşça akciğere dikiş atmak. | Open Subtitles | البديل الوحيد هو تقطيب الرئة رويداً ونأمل أن يتوقّف النزف قبل أن تقضي نحبها |
| Bütün gün, seninle bir dakika geçirmeyi umarak bekledim üstelik seni tanımıyorum bile. | Open Subtitles | انتظر طوال اليوم على امل قضاء دقيقة أخرى معك وانا حتى لا أدرى |
| Jack farkedileceğini umarak çizginin öbür tarafına geçti, böylece Henry Gale ile Walt'u takas etmeyi umuyordu. | Open Subtitles | ذهب جاك الى الخط الذي لا ينبغي ان يتجاوزه أبدا املا ان يقايض والت مقابل هنري جايل |
| Durumu öyle umutsuz hale gelmişti ki itfaiye istasyonundaki insanlar kanındaki enfeksiyonu azaltmayı umarak kan nakli için sıraya girmişti. | TED | أصبحت حالته ميؤس منها جدا حتى أن زملاؤه في العمل اصطفوا للتبرع له بالدم أملا في تخفيف العدوى المتدفقة في دمه. |
| Hiçbir şey yapmadan, bir şey olmadığını umarak duramazsın. | Open Subtitles | نعم، ولكن مع هذا لا تريدين مراقبته وأتمنى بأنه لايخفي عليك شيئاً |
| Bazen hayatta başarılı olacağını umarak cesur adımlar atmak gerekir. | Open Subtitles | أحياناً في الحياة يفترضُ بكَ فقط أن تقومَ بقفزةٍ إيمانية وتأمل أن تهبطَ على قدميكَ |
| Savaş sona erdiğinde askerler gördüklerinin ve yaptıklarının izinin sonsuza dek gözlerinin önünde olmayacağını umarak eve dönerler. | Open Subtitles | في نهايه كل حرب, يعود المحاربين الى الوطن, يأملون ان ماحدث وما رؤوه لايبقى معهم للأبد. |
| Seni bir daha görmeyeceğimi umarak ve senin olduğunu bilerek vereceğim. | Open Subtitles | أعرف جيداً أني لن أراه مرة أخرى متمنياً لو كان أنت |