| Alın size yapması kolay bir tahmin, zengin ve fakir arasındaki bu fark kapanacak. | TED | هذه بعض التنبؤات العامة للأسواق وهي سهلة الأعداد. هذه هي الفجوة بين الأغنياء والفقراء. سوف تنعدم |
| kişisel fabrikalar toplum ve ekonomi ile ilgili herşeyi her şeyi karşı karşıya getirebilir- paranın rolü, doğal ticaret anlayışı zengin ve fakir karşı karşıya getirir | Open Subtitles | ويمكن لآلة التصنيع الشخصية تحدي كل شيء بمجتمعنا واقتصادنا تغير دور المال وطبيعة التجارة والفجوة بين الأغنياء والفقراء |
| Yürürlükteki hiçbir şey, zengin ve fakir arasındaki uçurumun son derece ahlak dışı olduğunu göstermiyor. | TED | ولا شيء يتبعُ ذلك من المفترض أن يقترح أن الفجوة بين الغني والفقير هي أي شيء سوى أنها غير أخلاقية بشدة. |
| Artık zengin ve fakir arasında bir uçurum yok. Bu bir efsane. | TED | لم تعد هناك فجوة بين الغني والفقير. هذه خرافة |
| Bu çalışmaların birinde, zengin ve fakir toplum üyelerini laboratuvara getirdik ve her birine 10 dolar verdik. | TED | في واحدة من الدراسات، أحضرنا أغنياء وفقراء أفراد من المجتمع إلى المختبر. وأعطينا كل واحد منهم ما يعادل 10 دولارات. |
| Amerikadakiyaşlıinsanların hasta ve fakir oldukları ve onları desteklemek, için alınan karar doğruydu, direk refah düzeyini düzeltmek için değil, sağlık sistemini düzeltmek için. | Open Subtitles | كان هنالك إدراك في أمريكا بأن كبار السن مرضى وفقراء وأُتخِذ القرار لمساندتهم |
| Bu dünyada, Sovyetler Birliği'nde bile her zaman zengin ve fakir kavramı olacaktır. | Open Subtitles | فى هذا العالم, حتى العالم السوفيتى سيكون هناك غنى وفقير دائما |
| Pekala. Müslüman ve hıristiyan, zengin ve fakir. Herkese aynı şekilde davrandık. | Open Subtitles | تعاملنا مع الجميع على حد سواء، مسلم ومسيحي، غني وفقير. |
| Hiç şüphesiz bu akışın ekonomiler ve fakir insanlar üzerinde çok büyük etkileri vardır. | TED | بلا شك أن لهذه التدفقات المالية أثرها على الاقتصاد وعلى الفقراء |
| Kapayın gaganızı, sıska ve fakir olmayı ben seçmedim. | Open Subtitles | إخرسوا أنا لم أختر لكي أكون صغيراً وفقيراً |
| Hepimizin yetiştiriliş tarzımızı aşması gerekiyor, zengin... ..ve fakir aynı. | Open Subtitles | نحن كلنا نتمرد على الطرق التي نشئنا بها الأغناء والفقراء على حد سواء |
| ve fakir olan hayatı boyunca 1000 rupi görmemiştir. | Open Subtitles | والفقراء لم يرو أبدا ورقه نقديه بالف روبيه. |
| Her yerde, zengin ve fakir için özel durumlar olmamali çünkü cephedeki herkes birileri için özel bir durum. | Open Subtitles | الكبير والصغير , الغني والفقير لايجب أن يكون هناك حالات خاصة لأن كل رجل في الجبهه يعتبر حالة خاصة لأحد ما |
| Zayıf ve güçlü Zengin ve fakir | Open Subtitles | # الضعيف والقوى # # الغنى والفقير # |
| Harlan ilçesinin zengin ve fakir insanları itibarının düşmesine, rüşvet yemene hayret edecek. | Open Subtitles | أشخاص في " هارلن " أغنياء وفقراء سوف تتعجب من إنحطاطك وفسادك |
| Savaş şefleri. Zengin ve fakir. | Open Subtitles | رؤساء حرب أغنياء وفقراء |
| Kırsalda olmak ve fakir olmak çok farklıdır. | TED | وكونه قروي وفقير هو أمر جد مختلف. |
| Bu hikaye zengin ve fakir için | Open Subtitles | هنا قصة لغني وفقير |
| Fakirlikten, tekil bir tecrübeymiş gibi bahsediyoruz ve fakir insanlardan da, onlar yalnızca birer kurbanmış gibi bahsediyoruz. | TED | نتحدثُ عن الفقر وكأنه تجربة متجانسة بشأن الفقراء وكأنهم مجرد ضحايا. |
| 1070 yasası var, BP, ve fakir insanların doktorlara tavukla ödeme yapmasını öneren bir senatör adayı var. | Open Subtitles | لدينا كٌلٍ من قرار 1070,شركة النفط والمرشح الرئاسي يقول أن الفقراء باستطاعتهم الدفع للاطباء عن طريق المبادلة بالدجاج. |
| Çünkü bir sabah uyandığında kendini sineklerden başka hiç kimsenin eşlik etmediği yaşlı ve fakir hâlde bulabilirsin. | Open Subtitles | لأنك قد تستيقظ في يوم وتجد نفسك وحيداً ومسناً وفقيراً من دون صحبة سوى الذباب |