| Çok yavaş ilerliyoruz. Zeminin güçlendirilmesi lazım. Odaların yaşanacak hâle getirilmesi gerekiyor. | Open Subtitles | عملنا بطيء، عليّنا أن نؤمن الطوابق مزيداً من الغرف الخالية للعيش بها |
| İngiltere'de yaşanacak en kötü yer seçilmişti. | TED | و حصلت في التصويت على نتيجة أسوأ مكان للعيش في بريطانيا. |
| Ve bu güzellik için binalar yapmak, şehirleri daha iyi yaşanacak yerlere dönüştürür. | TED | وتشييد المباني من أجل هذا الجَمال يجعلُ المدن أماكن أفضل للعيش فيها. |
| - Böyle zor bir zamanda size düzgün yetişkin gözetmenliğinde yaşanacak bir yer bulduk. | Open Subtitles | لنجد لك مكان لتعيش به بـ إشراف بالغ مناسب |
| Führer'den ve Nasyonal Sosyalizmden sonra, uğruna yaşanacak pek bir şey kalmıyor. | Open Subtitles | بعد الفوهرر والإشتراكية الوطنية لايوجد شيء يبقى لنعيش من أجله |
| En gencimiz sensin. Uğruna yaşanacak çok şeyin var. | Open Subtitles | أنت الأصغر هنا لديك الكثير لتعيشين من أجله |
| Otoyolun kenarı yaşanacak yer değil. | Open Subtitles | جانب الطريق السريع ليس مكاناً صالحاً للسكن |
| Yermuk Dünya'da yaşanacak en kötü yer olarak tarif ediliyor. | TED | تُعرف اليرموك كأسوأ منطقة للعيش بها على وجه الأرض. |
| Onlar dünyanın içinde daha fazla bulunurlar su veya besin maddeleri gibi, azot ve demir ve fosfor gibi ya da yaşanacak yerler. | TED | إنها مُهمَلةٌ في باطن الأرض، كما المياه أو العناصر الغذائية، مثل النتروجين، والحديد، والفسفور، أو أماكن صالحة للعيش. |
| Burayı yaşanacak hale getirene kadar bir şey söylemek istememiştim. | Open Subtitles | لم أرد أن أقول شيئاً حتى أتمكن من أن أجعله مكان للعيش به |
| Bir ev sayılmaz ama. Yine de yaşanacak bir yer. | Open Subtitles | انه ليس بيتا كبيرا ولكنه مع ذلك مكان للعيش |
| HILL VALLEY'E HOŞ GELDİNİZ "yaşanacak Güzel Bir Yer" | Open Subtitles | مرحباً بكم فى هيل فالى. أجمل مكان للعيش. من فضلك قُد بحرص. |
| Burayı yaşanacak hale getirmek için çok çalıştım. | Open Subtitles | عملت جاهده لجعل هذا المكان لائقا للعيش فيه |
| Gelecekte yaşanacak dünyaları hayal etmektedir. | Open Subtitles | إنه يضع تصورا للعيش في العوالم المستقبلية. |
| Hapishane yaşanacak bir yer değilse de orada birkaç beceri kazandım. | Open Subtitles | السجن ليس بمكان لطيف للعيش بول ولكنني تعلمت بعض المهارات |
| Ellerini biraz kirletirsen, dünya daha yaşanacak hale gelir. | Open Subtitles | وسخ يديك قليلاً فيتحول العالم لمكان نقي للعيش |
| Herhangi bir insan şehrindeki gibi, yaşanacak çok farklı yerler var. | Open Subtitles | مثل أي مدينة بشرية، ثمة" "العديد من الأماكن المختلفة للعيش فيها |
| Bu, onlar için yaşanacak en korkunç yer olurdu. | Open Subtitles | . فهذا قد يكون أشد الأماكن رعباً لها للعيش فيه. أتعلم ما أعنيه؟ |
| Var mı? 1882'de sınır bölgesinde yaşanacak ne var? | Open Subtitles | مـاذا يوجد هنـاك لتعيش من أجله في الحدود بعـام 1882 ؟ |
| Issız bir yerde bir başına yaşanacak zaman değil. | Open Subtitles | هذه أوقات صعبة لتعيش لوحدك في البرية |
| Führer'den ve Nasyonal Sosyalizm'den sonra, uğruna yaşanacak pek bir şey kalmıyor. | Open Subtitles | بعد الفوهرر والإشتراكية الوطنية لايوجد شيء يبقى لنعيش من أجله |
| Oysa uğruna yaşanacak öyle çok şey var ki. | Open Subtitles | هناك الكثير لتعيشين من أجله |
| Orası yaşanacak yer değil. | Open Subtitles | إنه ليس مكاناً صالحاً للسكن |
| Beğensen de beğenmesen de önünde yaşanacak bir hayat var. | Open Subtitles | شئت أم أبيت , أنت ما زلت تملك حياة لتعيشها. |