| İstediğin kadar orada yaşayabilirsin, fakat satmaya kalkarsan foyan ortaya çıkar. | Open Subtitles | يمكنكٍ العيش فيها كما تحبين لكن لو أردتي بعيه فستظهر المشاكل |
| Ve ne yapacağına karar verene kadar, çalıştığın süre boyunca orada yaşayabilirsin. | Open Subtitles | ويمكنك العيش هناك بينما تقوم بهذا العمل فقط حتى تقرر خطوتك التالية |
| Sen öyle yaşayabilirsin belki ama benim için geçerli değil. | Open Subtitles | ربما يمكنك العيش كذلك ولكننى لا أستطيع, حسنا؟ أريد دليل |
| Lana, yanımda kraliçe gibi yaşayabilirsin ya da diğer çöplerle birlikte atılırsın. | Open Subtitles | لانا يمكنك أن تعيشي كملكة بالقرب مني أو أن ترمي مع بقية النفايات |
| Ve ne yapacağına karar verene kadar çalıştığın süre boyunca orada yaşayabilirsin. | Open Subtitles | ويمكنك أن تعيش هناك بينما تقوم بالعمل فقط حتى تفهم خطوتك التاليه |
| Diyalizle bir 80 90 yıl daha yaşayabilirsin. | Open Subtitles | ولكن مع غسيل الكلية يمكنك عيش 80 أو 90 سنة أخرى |
| İstediklerin olmadan yaşayabilirsin ama ihtiyacın olan şeyler olmadan yaşayamazsın. | Open Subtitles | تستطيع العيش بدون ان رغبات ولكن لاتستطيع العيش بدون الحاجات |
| Ne biçim sevgi bu? Benim başkaları ile gittiğimi düşünerek nasıl yaşayabilirsin? | Open Subtitles | كيف تستطيع العيش مدركا أنني في الأعلى هناك |
| Anne, istediğin sürece yaşayabilirsin. | Open Subtitles | أمي ، يمكنكِ العيش للمدة التي ترغبين بها |
| Hatta istersen kilise yerleşkesinde yaşayabilirsin... ya da burada kalabilirsin. | Open Subtitles | يمكنني حتى أن أرتب لك مسكناً في الحرم الجامعي إن كنت تود أو بإستطاعتك فقط العيش هنا |
| Doğrudan vurulmazsan burada epey yaşayabilirsin. | Open Subtitles | في حالة القصف المباشر يمكنك العيش لفترة طويلة هنا |
| Ama şu an herhangi bir belirti yok. Hastalığın belirtileri çıkmadan yıllarca yaşayabilirsin. | Open Subtitles | لكن حالياً ، ليس لديكِ اي اعراض ، يمكنك العيش سنوات قبل ظهور أي عرض |
| Ve ne yapacağına karar verene kadar işini yaparken orada yaşayabilirsin. | Open Subtitles | ويمكنك العيش هنا بينما أنت تقوم بالعمل ، حتى تقرر خطوتك التالية |
| Bu yalan üstüne yalan saçmalığında sen yaşayabilirsin ama ben yapamıyorum. | Open Subtitles | هذا لم يعد يطاق ربما يمكنك العيش هكذا، أنا لا |
| New York'ta kalabilirsin... ve benimle yaşayabilirsin. | Open Subtitles | ،تستطيعن البقاء في نيويورك وان تعيشي معي |
| İmkansız olduğunu biliyorum ama burada yaşayabilirsin yani benimle ve Kurt'le... | Open Subtitles | أنظري اعلم بأنها مستحيله و لكن تستطيعي بأن تعيشي هنا معي و كيرت |
| Sonra, o somurtkan hayatının geri kalanını huzur içinde yaşayabilirsin. | Open Subtitles | وبعد ذالك يمكنك أن تعيش بقية حياتك المتجهمة في سلام |
| Temiz bir sayfa açma şansı. Nasıl bir hayatın olmasını istiyorsan öyle yaşayabilirsin. | Open Subtitles | فرصة للبدء من جديد، ربّما عيش حياة أردتِها حقاً |
| Kötü şeyler olur ama yine de yaşayabilirsin. | Open Subtitles | الأمور السيئة تحدث. لكن لا يزال بوسعك أن تحيا. |
| Bu yüzükle 40 sene yaşadın, 10 sene daha yaşayabilirsin. | Open Subtitles | لقد عشتى 40 عاماً بهذا الخاتم يمكنكِ أن تعيشى 10 آخرين به |
| İstersen gelip benimle yaşayabilirsin belki. | Open Subtitles | ربما كنت يمكن أن تأتي وتعيش معي إذا أردت. |
| Anlık zevk dolu hayatını daha sonra yaşayabilirsin, işimiz bittiğinde. | Open Subtitles | أنت يُمْكِنُ أَنْ تَعِيشَ حياتَكَ مِنْ اللحظةِ الإرضاء لاحقاً، بعد نحن نَعْملُ. |
| Beyaz bir adamın sana bıraktığı toprakta, tekrar beyaz adamların yanında yaşayabilirsin. | Open Subtitles | يمكنك الحياة وسط البيض ثانيةً في أرض منحك إياها رجل أبيض |
| Şimdi burada kalabilir ve kalede yaşayabilirsin. | Open Subtitles | أنت تعلم أن بوسعك البقاء هنا والعيش في القلعة |
| Orada yaşayabilirsin ve ben de yaşayabilirim. | Open Subtitles | يمكنك ان تعيش هنا، وأنا أستطيع العيش هناك |
| Eğer bugün pes edersen yaşayabilirsin ama o zaman içten içe ölürsün. | Open Subtitles | أعلم أنك إن استسلمت اليوم قد تعيش لكن كيانك الداخلي سيموت سيتلاشي للأبد |
| Düşünüyordum da buraya gelip benimle yaşayabilirsin. | Open Subtitles | كُنْتُ أُفكّرُ في شيءِ يُمْكِنك أَنْ تأتِ لتعيشي هنا |
| yaşayabilirsin. | Open Subtitles | بالتأكيد تستطيع. |