| "Rusya'da kışlar o kadar soğuk olur ki, birbirimizi yemek zorunda kalıyoruz. | Open Subtitles | هو صعب جدا في روسيا في الشتاء نحن يجب أن نأكل بعضنا البعض. |
| - Her neyse. yemek zorunda değilsin. - Hayır! | Open Subtitles | لا يتوجب عليك أكل الدجاج - لا ، ماذا ؟ |
| yemek zorunda değilsin ama kural herkesin masaya oturmak zorunda olması. | Open Subtitles | لست مجبرة على الأكل لكن القاعدة تنص على أن الجميع مجبر على الجلوس. |
| Ve Galactus yemek zorunda. | Open Subtitles | و(غالاتكس) يجب أن يتغذى |
| Yoksa sürekli sol elinle yemek zorunda kalırsın. | Open Subtitles | أو أنت يجب أن تأكل بيدّك اليسرى إلى الأبد. |
| Ve açım. Bu yanımda duran arkadaşımı yemek zorunda kalabilirim. | Open Subtitles | وأنا جائع ربما يجب أن آكل صديقي هذا |
| Bu kartal, avın kendisine ait olduğunu ilan etsede, hızlı yemek zorunda. | Open Subtitles | ، يعلن الحيازة لكن مازال يحتاج أن يتغذى بسرعة |
| Burada uyuman gerekir ama burada yemek zorunda değilsin. | Open Subtitles | تَعْرفُ، النيل، أنت يَجِبُ أَنْ تَنَامَ هنا، لَكنَّك ليس من الضروري أن تَأْكلُ هنا. |
| Bu sadece bir yatak ya da taharet musluğunun olmaması değil pirinç alamayacağımız için günde üç öğün ramyun yemek zorunda da kalabiliriz. | Open Subtitles | ان الأمر لا يتعلق بالفراش أو البيديت لكننا يجب أن نأكل الرامن ثلاث مرات باليوم لاننا لانستطيع تناول الأرز |
| Yani ... istemiyorsan yemek zorunda değiliz. | Open Subtitles | هل أنتي جائعة؟ أقصد أننا... لا يجب أن نأكل إذا كنتي لا ترغبين بهذا |
| Bahçemdeki otları yemek zorunda değilsin. | Open Subtitles | لايجب عليك أكل العشب من ساحتي |
| Hollywood'a kadar bütün yolu ya da her neresiyse ve... yemek zorunda değilsin. | Open Subtitles | حتى "هوليوود" أو إلى أي مكان، ولست مجبرة على الأكل. |
| Galactus yemek zorunda. | Open Subtitles | (يجب أن يتغذى (غالاتكس |
| Ben aç değilsin biliyorum, ama yemek zorunda. | Open Subtitles | انا اعلم بأنك لست جائعا ولكنك يجب أن تأكل |
| Sizinle yemek zorunda mıyım? | Open Subtitles | هل يجب أن آكل معكما؟ |
| Çok hızlı yemek zorunda. | Open Subtitles | يحتاج أن يتغذى بسرعة لكن بالمجازفة |
| İstemiyorsan yemek zorunda değilsin baba. | Open Subtitles | ليس من الضروري أن تَأْكلُ إذا كنت لا تُريدُ هذا يأبي |
| - O neden yemek zorunda değil? | Open Subtitles | لماذا يجب عليه تناول الفاصوليا الخاصة به ؟ |
| yemek zorunda değilsin kızım, sadece içine gireceskin. | Open Subtitles | ليس عليك أكله يا فتاة بل الاستحمام فيه |
| Bu şekilde donutunu bitirirken şeker yemek zorunda kalmıyorsun. | Open Subtitles | بهذه الطريقة عندما تنهي العجينة فإنه ليس عليك أن تأكل الحلويات |
| Lima fasulyesi yemek zorunda kalsak veya kakalarımıza batsak bile her şeyin yoluna gireceğini bileceğiz. | Open Subtitles | حتى عندما يتوجب علينا أكل الفاصوليا البيضاء أو تتسخ ركبنا بالغائط |
| Geç kaldık, bu yüzden gene arabada yemek zorunda kalacağız. | Open Subtitles | لقد تأخرنا, لذا علينا الأكل في السيارة مجدداً |
| 10 yıl önce, buradan bir mil bile uzakta değilken hayatta kalmak için bir atı yemek zorunda kalmıştım. | Open Subtitles | قبل 10 سنوات على بعد مايل من هنا كان علي أن أكل حصان لآبقى على قيد الحياة |