Zamanın bir ok yönü olmasının gerekçesi, fiziğin temel kurallarında yatar. | Open Subtitles | سبب وجود سهم للزمن هو .. قانون أساسي من قوانين الفيزياء |
MT: Yanıltma, hayatın temel bir kısmıdır. | TED | م.ت. : الخداع، إنه جزء أساسي من الحياة. |
Tam burada sudan ayrılıyoruz. Önemli bir nokta da, oyunun her seviyesinde oyuncunun kendi yaratığını tasarlayabiliyor olması. Bu aslında oyunun temel özelliklerinden biri. | TED | في هذه المرحلة، نترك الماء الشيئ المهم في هذه اللعبة هو أن في كل مستوى يقوم اللاعب بتصميم مخلوقه، وهذا جانب أساسي من هذا. |
Ben yeterli hijyene erişimin temel bir insan hakkı olduğuna inanıyorum. | TED | وأعتقد أن الوصول إلى صرف صحي مناسب هو حق أساسي من حقوق الإنسان. |
Biyolojiden temel bir ders: doğada salgınlar hiçbir zaman iyi sonuçlanmaz. | TED | إذًا هنا درسٌ أساسي من علم الأحياء: لا ينتهي التفشي في الطبيعة على خير. |
Külot almak insanın temel hakkıdır. | Open Subtitles | الملابس الداخلية شيء أساسي من حقوق الإنسان |
İç çamaşırı temel insan hakkıdır. | Open Subtitles | الملابس الداخلية شيء أساسي من حقوق الإنسان |
Çünkü bu, canlı olmanın temel bir parçasıdır. | Open Subtitles | لأنه عنصر أساسي من كونها على قيد الحياة. |
Bay Başkan siyahi vatandaşlar için temel Amerikan hakkının reddi hakkında konuşmak için özellikle buradayım. | Open Subtitles | حسنا، سيدي الرئيس. أنا هنا للحديث تحديدًا عن مصادرة حق أساسي من حقوق المواطنين الزنوج. |
Sakin bir şekilde miting yapmak temel insan haklarından biri. | Open Subtitles | المظاهرات السلمية هي حق أساسي من حقوق الإنسان |
Bu düşmanlar biliyor ki ben bu yönetimin temel bir parçasıyım. | Open Subtitles | هؤلاء الأعداء فهم أنني جزء أساسي من هذه العملية. |
Zorundayız çünkü uygun altyapı ve hizmetin yayılmasını garantiye almak ve uygun fiyata ulaşılabilir hâle getirmek sadece kolay yapılabilir değil, aynı zamanda yüz yıllık bir sıçramanın temel taşıdır. | TED | يجب علينا إصلاح هذا لأن توفير اتصال واسع الانتشار وفي المتناول بالخدمات والبنى التحتية البسيطة ليس من الكماليات: إنه أمر أساسي من أجل تحقيق قفزة المائة عام. |
Kar topunu birbirlerine atmıyorlar; ama zaten oyuncu olmanın temel unsurlarından biri budur. | TED | و -- لا يقومون برميها على بعضهم البعض، لكن هذا جزء أساسي من كونك لعوباً. |
Öyle olsa da, ben uzun vadede hayatta kalabilme açısından oyunu en az halk sağlığı hakkında bilgi edinmek kadar temel bir noktaya yerleştiriyoum. | TED | لكني أراه كشيء أساسي من أجل البقاء-- على المدى البعيد-- مثل باقي الأمور الأساسية التي نتعلمها عن الصحة العامة. |
Özgür irade temel bir insanlık hakkıdır ve herkes buna sahip olmalıdır. | Open Subtitles | يعني حق تقرير المصير هو حق أساسي من حقوق الأنسان -و ينبغي على كل فرد الحصول عليه |
Zaman evrenimizin temel bir parçası mı, ya da gerçekten zaman diye bir kavram var olmayabilir mi? | Open Subtitles | هل الزمن جزء أساسي من الكون ؟ أو هل من الممكن أن يكون الزمن غير موجود حقيقتا" ؟ |
Ve bizim aşırı yardımımız, aşırı korumamız, aşırı yönlendirmemiz ve el tutmalarımızla çocuklarımızı öz-yeterlilik geliştirme şansından mahrum ediyoruz, ki bu insan psikolojisinin gerçekten temel bir akidesi ve her alkışladığımızda elde ettikleri kendine güvenden kat kat daha önemli. | TED | ومن خلال مساعدتنا المبالغ فيها وحمايتنا الزائدة وتوجيهنا الزائد وأخذنا بأيديهم، فنحن نحرم أطفالنا من فرصة بناء الكفاءة الذاتية، التي هي مبدأ أساسي من النفس البشرية، أهم بكثير من احترام الذات الذي يكسبونه كلما امتدحناهم. |
Amerikalı yetişkinlerin yalnızca %28'inin temel seviyede bilim okur-yazarlığına sahip olduğunu görmek şok edici ve bu şöyle sorularla test edildi; "İnsanlar ve dinozorlar Dünyada aynı zamanda mı yaşadılar?" | TED | إنه لأمر صادم أن نكتشف أن 28% فقط من البالغين في الولايات المتحدة الأمريكية يمتلكون على الأقل أدنى مستوى أساسي من الإلمام بالعلوم، وقد لوحظ هذا حين تم طرح اسئلة بسيطة مثل، "هل عاش البشر والديناصورات على الأرض في نفس الوقت؟" |