Onun bu kadar güzel olduğunu düşünüyorsan asıl top atışımı görmelisin. | Open Subtitles | لو كنت تعتقد أنها جميلة ، فلا بد أن ترى مقلاعي |
Andrew'un beni orada yapayalnız bıraktığındaki yüz ifadesini görmeliydin. Vay canına. | Open Subtitles | كان يجب أن ترى النظرة في عينيها عندما تركني هناك لوحدي. |
O nedenle çocuğunun kanını yerde görmek bu kadar acı. | Open Subtitles | لهذا من المفظع أن ترى دماء أبنك تراق على الأرض |
Ama etrafınıza bakarsanız bir ulus olarak birlikte neler inşa ettiğimizi görebilirsiniz. | Open Subtitles | لكن إن نظرت من حولك, فيمكنك أن ترى ما بنينا سوياً, كأمة, |
Böylece sen birlikte başlamanın bizim için ne kadar önemli olduğunu görebilirsin. | Open Subtitles | لذا تستطيع أن ترى مدى أهمية ذلك لكلا منا للشروع بصورة صحيحة |
Söyle bana görebiliyor musun seherin ilk ışıklarında alacakaranlıkta gururla selamladığımız o bayrağımızı? | Open Subtitles | قالوا، هل يمكنك أن ترى من خلال ضوء الفجر ما الذي نفخر به |
Olmaz demeden önce bu şeyin nasıl çalıştığını görmelisin. Gel. House. | Open Subtitles | يجب أن ترى كيف يعمل هذا الشئ قبل أن ترفض، تعال |
Buna çılgınlık mı diyorsun? Benim gittiğim bazı klüpleri görmelisin. | Open Subtitles | فيجب إذن أن ترى بعض الملاهي الليلة التي ذهبتُ إليها |
Belki de hayat onsuz nasıl olur görmelisin. Neler oluyor? | Open Subtitles | لربما يجب أن ترى كيف هي الحياة بدونه. ماذا يحدث؟ |
O eski alkol yasağı döneminden beri. Burayı, o zamanlar bir görmeliydin. | Open Subtitles | الأيام الجميلة لمنع الخمور كان يجب أن ترى المكان وقتها |
Kendini görmeliydin. | Open Subtitles | أنت يجب أن ترى نفسك قَفزت مثل ضربة الغزال |
Yapması gereken tek şey bunu görmek ve böylece her şey değişecek. | Open Subtitles | كل ما يجب أن تفعله هو أن ترى ذلك وبعدها ستعرف الفرق |
Düşündüm de, belki de kazadan önce ne üzerinde çalıştığımızı görmek istersin. | Open Subtitles | أعتقد بانك ستود أن ترى ما كنا نعمل عليه قبل وقوع الحادثة |
Bunun büyük bir nakliye havaalanı olduğunu görebilirsiniz, ve orada tüm faaliyet çeşitleri mevcut. | TED | بإمكانك أن ترى أنه مطار شحن رئيسي، وفيه كل أنواع الأنشطة. |
Yani göremeyen birisi olsanız bile elinizi bunun üzerine koyabilirsiniz, yol şeritlerini ve engelleri görebilirsiniz. | TED | لذا حتى ولو كنت أعمى ، يمكنك وضع يدك عليها، تستطيع أن ترى في مسارات الطريق والعقبات. |
Bu ilk seferi, o yüzden ten renginin hayalet beyazı olduğunu görebilirsin. | Open Subtitles | هذه هى المرة الأولى,لذا يمكنك أن ترى أن مظهره العام يبدو كالشبح |
Bunun ne kadar büyük bir değişiklik olduğunu bir düşünün. Ve bir hükümet ihalesi için teklif vermek isteyen herhangi bir işletme, şu anda ne kadar harcandığını görebiliyor. | TED | فكروا في التغيير الهائل الذي يعني أي شركة تود أن تحصل على عقد مع الحكومة يمكنها أن ترى ما يتم إنفاقه |
Bitti! Görmüyor musunuz? | Open Subtitles | يا إلهى ألا تستطيع أن ترى أن الأمر إنتهى |
O altınlardan başka bir şey göremiyor, duyamıyor, bilmek istemiyorsunuz. | Open Subtitles | لايمكن أن ترى لا يمكن أن تسمع أنت لا تريد أن تعرف أى شيء ولكن هذا الذهب |
Önünü görebiliyorsun ama uzaklığını seçemiyorsun. | Open Subtitles | بإمكانك أن ترى ماأمامك لكنك لا تستطيع أن ترى الأنحاء. |
Özellikle Weddell denizinde, sizinde gördüğünüz gibi, bunlar çok büyükler. | Open Subtitles | وعلى وجه الخصوص، يمكنك أن ترى كيف أنها كبيرة جداً. |
Büyüteçle bakmadıkça, onu sen bile göremezsin, Jimmy. | Open Subtitles | أنت لا يمكنك أن ترى هذا إلى إذا فحصت كل شعرة بعدسة مكبرة |
Bu ülkenin beni ne duruma getirdiğini bir tek sen görüyorsun. | Open Subtitles | أنت فقط يمكنك أن ترى أن هذه البلد مصنوعة من القذارة |
Sadece güzelliğin arasında dolanmış ve hayatın anları arasına gizlenmiş olanı görmelisiniz. | Open Subtitles | عليك فقط أن ترى أنه مغطى بالجمال ومخفى بعيداً بين ثوانى حياتك |
Burada viyadükten bir parça görüyorsunuz. Ve göreceğiniz gibi korozyon her yanını kaplamış. | Open Subtitles | ويمكنك أن ترى هنا بعض من قطع ذلك الجسر والتى حدث بها تآكل. |
Yine de aynı şeyi görüyor ve tecrübe ediyor. | TED | لكن لا يزالُ أنه قد يمكنها أن ترى وتجرب وتعيشُ نفس الشيء. |