| Bence bu plan gezegeni kurtarabilir, ve biz bunu başarabiliriz. | Open Subtitles | أعتقد أن ذلك يمكن أن ينقذ الكوكب ويجب أن ننفذه |
| Tersine sayısız hayat kurtarabilir. | TED | وفي الحقيقة قد يمكن أن ينقذ أرواح لا تحصى. |
| Madem Tanrı birini kurtaracak bırak onlar hasta ve fakirler olsun. | Open Subtitles | لو ينبغي أن ينقذ الله أحد فيفترض أن يكونوا الفقراء والمرضى |
| Yalnız bu sefer tüm kasaba yerine , sadece kendi kızını kurtarmaya çalışıyor. | Open Subtitles | ,ما عدا أن هذه المرة بدلاً من إنقاذ المدينة بأكملها هو يحاول أن ينقذ إبنته الوحيدة |
| Trevor bazı şeyleri kafaya takmayıp oluruna bırakmayı öğrenebilseydi kendisini o ızdıraptan kurtarabilirdi. | Open Subtitles | تريفور يستطيع أن ينقذ نفسه من العديد من الألم كان عليه تعلم ترك الأشياء والمضي قدماً |
| Kendinizi kurtarmak, alevlerden olabildiğince uzağa kaçmak zorundaydınız. | Open Subtitles | كان على المرء أن ينقذ نفسه أو يبتعد قدر المستطاع عن النيران |
| Onun için tek istediğim şey dünyayı kurtarması ve bunun nasıl olduğunu bir kez olsun hissetmesiydi. | Open Subtitles | كل الذي أردته له أن ينقذ العالم ليشعر فقط لمرة واحدة |
| Ne dediğini anlıyorum, fakar reklamda Mac Dünya'yı kurtarır diyordu. | Open Subtitles | أفهم ذلك، لكن الإعلان يقول على (ماك) أن ينقذ العالم. |
| Bu prensipleri kucakladığımızda ve bunlar için tasarladığımızda güzellik dünyayı kurtarabilir. | TED | الجمال يمكن أن ينقذ العالم عندما نحتضن هذه المبادىء و نصمم من أجلها |
| Bir düşünce, bir fikir, bir yenilik bir yaklaşımı bozabilir, süreci değiştirebilir ve hatta hayat kurtarabilir. | TED | قكرة واحدة، ورأي واحد، وابتكار واحد يمكن أن يغيّر النهج، ويغير الإجراء، وحتى أن ينقذ الأرواح. |
| Öyle görünüyor ki teröristi ancak Başkan'ın lütfu ölüm cezasından kurtarabilir. | Open Subtitles | يبدو أنه فقط سماحة الرئيس يمكن أن ينقذ الإرهابي من عقوبة الإعدام |
| Ama sonuçta kendini yine kendi kurtarabilir. | Open Subtitles | لكن في النهاية، هو من يستطيع أن ينقذ نفسه. |
| Ama sonuçta kendini yine kendi kurtarabilir. | Open Subtitles | لكن في النهاية، هو من يستطيع أن ينقذ نفسه. |
| Şimdi, dünyayı kurtaracak iyi bi haber vereceğim. | TED | والآن، لدي خبر سار يمكن أن ينقذ العالم ، حسناً |
| Sözde hayatını kurtaracak olan ilaçtan. | Open Subtitles | الدواء الذي كان من المفترض أن ينقذ حياتها |
| Bu akılsız yaratık mı senin zihnini kurtaracak? | Open Subtitles | هل لهذا المخلوق الذى لا يمتلك عقلاً أن ينقذ عقلكَ؟ |
| Beklenmedik bir sorun baş gösterdiğinde Ajay Rathod kendi hayatını kurtarmaya çalışmadı. | Open Subtitles | عندما بدأت المشكلة لم يحاول أن ينقذ حياته. لم ينقذ حياته بل فكر بإنقاذ حياتنا |
| Maçtan sonra Willie Weathers, Kelvin Owens'ı kurtarmaya çalıştı. | Open Subtitles | بعد المباراة ويلي ويذر حاول أن ينقذ كالفين أوينز |
| Hiçbişey yapamazlar, kıçlarını kurtarmaya çalışıyorlar | Open Subtitles | لا يستطيع ان يفعل شيئاً إنه يحاول أن ينقذ نفسه |
| Leslie ortadan kalkarsa, Cheryl işini kurtarabilirdi. | Open Subtitles | ومع ليزلي للخروج من الطريق، شيريل يمكن أن ينقذ عملها. |
| çocuğun hayatını kurtarabilirdi. | TED | كان من الممكن أن ينقذ هذه الطفلة |
| Fransa'yı artık sadece bir mucize kurtarabilirdi. | Open Subtitles | لا شىء أقل من معجزه يمكنه أن ينقذ ( فرنسا ) الأن |
| Booth hayatını kurtarmak isteyen büyük, güçlü, ateşli bir adam. | Open Subtitles | بووث هو رجل ضخم و قوي مثير يريد أن ينقذ حياتك |
| Dünyayı yalnız başına kurtarması gerektiği gibi saçma bir fikre kapıldı. | Open Subtitles | لديه هذا الإحساس السخيف بأنه يجب أن ينقذ العالم وحده |
| Ne dediğini anlıyorum, fakat reklamda Mac Dünya'yı kurtarır diyordu. | Open Subtitles | أفهم ذلك، لكن الإعلان يقول على (ماك) أن ينقذ العالم. |