| Şimdi, Lesterland'deki Lester'ların olağanüstü bir gücü var. | TED | اللستريون في لسترلاند لديهم سلطة إستثنائية, |
| Tabii, olağanüstü insanlar, olağanüstü ilgi görürler! | Open Subtitles | حسناً، يحصل الناس الإستثنائيون على معاملة إستثنائية |
| Nasty'yi geçici de olsa durdurmak içinse, büyük hayalgücü okuyucusu olağanüstü cesur özel bir genç adam gerekecektir. | Open Subtitles | لإيقاْف المستويِ الشرّيرِ بشكل مؤقت، يَتطلّبُ إنسان شاب خاصّ قارئ نهم ذو خيالِ عظيمِ وشجاعة إستثنائية |
| Ona biraz dikkatlerini verseler sıradışı bir çocuk olduğunu anlayacaklardı. | Open Subtitles | لو أنها أولتها أدنى إهتمام، لأدركت أن لديها طفلة إستثنائية. |
| Ya bir hastane yatağında anlattığın kadar kötü bir durumda yatarken doktorlar sana sıra dışı önlemlerden bahsederlerse ne olacak? | Open Subtitles | انصتي، إن كنت أرقد على فراش بمشفى وحالتي مزرية، لتصل بنا إلي هذا المدى بأن طبيب يحدثكِ عن إجراءات إستثنائية |
| Darwin'in, cam bir sandıkta makarna sakladığı ve bazı olağandışı araçlar kullanarak istemli kasılmalarla onları hareket ettirdiği doğru değil mi? | Open Subtitles | أليس صحيحا أن داروين أبقى قطعة مكرونة في علبة زجاجية حتى بطرق إستثنائية بدأت بالتحرّك فعلا حركة طوعية؟ |
| Tartışılır şeyler yaptım. Aynı zamanda olağanüstü şeyler de. | Open Subtitles | أنا فعلت أشياء مشكوك فيها و أشياء إستثنائية أيضا |
| Görüyorum ki iyi doktorumuz seni temizlemiş. olağanüstü güçlü olduğunu eklemiş. | Open Subtitles | ارى بان الطبيب وافق على خروجك للمهمه انها تقول بان لك طاقة إستثنائية |
| "uygun fiyatlarda olağanüstü çocuk bakımı hizmeti veriyor." | Open Subtitles | تهيئة رعاية إستثنائية للأطفال وبأسعار مقبولة |
| 44 yaşındasın, 1,80 boyundasın, 90 kilosun ve olağanüstü reflekslerin var. | Open Subtitles | أنت بطول 6 أقدام بعمر 44 سنة تزن 200 باوند ولديك ردّود أفعال إستثنائية |
| Hançerle olağanüstü ve çok zeki olduğu farz edilir. | Open Subtitles | هذة معركة إستثنائية وتبدوا فكرة لامعة, تماماً0 |
| özel olduğunu sanmıştım. Yanılmışım, acizmişsin! | Open Subtitles | أنك إستثنائية ، ولكنى كنت مخطيء ، فأنت ضعيفة |
| Şüpheci yaklaşımını anlıyorum, ama bak, bu kız gerçekten özel. | Open Subtitles | أنا متفهم لتشكك من هذا الامر لكن أنا أؤكد لك هذه الفتاة إستثنائية |
| Biz bir kenara atılırken o özel bir terfi alıyor. | Open Subtitles | انه يحصل على ترقية إستثنائية بينما نحن نُنبّذّ |
| O sıradışı bir kızdı ve ben ona gerçekten değer verirdim. | Open Subtitles | هي كانت فتاة إستثنائية و .. حقا كنت أهتم بها |
| Dünyaya nasıl sıradışı bir hayat yaşadığımızı göstermek için. | Open Subtitles | و لكننا أرينا العالم كيف نعيش حياة إستثنائية |
| Daha meydan okuyucu, daha fazla sıra dışı hale getiriyordum. Bu benim önceliğimdi. | Open Subtitles | تكسب المزيد من التحفيز و تجعله أكثر إستثنائية كانت تلك هي أولويّتي |
| Bu karmaşık inanç, doğayla olan sıra dışı bir ilişkinin de temellerini atmıştır. | Open Subtitles | يشكل هذا الدين الهجين علاقة إستثنائية بالطبيعة. |
| olağandışı olaylar dönüyor. O zaman olağandışı hareket zamanı. | Open Subtitles | الأحداث الأستثنائية تدعو إلى إتخاذ إجراءات إستثنائية |
| İtiraf etmeliyim ki, bu şiir harikulade bir yeteneği sergiliyor. | Open Subtitles | أن هذه القصيدة تظهر موهبة شعرية أكثر إستثنائية. |
| Şaşırtıcı, büyüleyici, eşsiz bir kadın ve dünya onunla birlikte çok daha ilgi çekici bir yer. | Open Subtitles | مربكة، ولكن آسرة إنها إمرأة إستثنائية والعالم هو ممتع أكثر بكثير بوجودها |
| Kilisemiz, istisnai bir şekilde, mimari açıdan zengin öğelere de sahiptir. | Open Subtitles | الكنيسة تحظـى بصورة إستثنائية بوجود العناصر ذات القيمة المعمارية |
| Doğrusu takdire şayan bir zanaatkarlık örneği. | Open Subtitles | إنّها صنيعة إستثنائية فعلاً من المهارات البشرية |
| Ama gerçek şu ki, elde eder, çünkü istisna biridir. | Open Subtitles | لكن في الحقيقة، تحصل عليها لإنها إستثنائية. |
| Çok rahatsız edici bir durumda kalan müstesna bir kadınsın. | Open Subtitles | أنتِ إمرأة إستثنائية. ما الذي يجعلك في هذه الحالة المحيرة؟ |
| Tebrikler. fevkalade bir dış muhabir olacaksın. | Open Subtitles | تهانيتي، أنت ستصبحي مراسلة أجنبية إستثنائية |