| Size başka iyi haberlerim de var. Amerika Birleşik Devletleri'nde, Kyoto'yu | TED | وهنا المزيد من الأخبار السارة. يصل عدد المدن التي تدعم كيوتو في الولايات المتحدة |
| Sana iyi haberlerim var | Open Subtitles | إننا نحتفل. أحمل بعض الأخبار السارة. |
| Size PMS hakkında iyi haberler vermek için buradayım. | TED | أنا هنا لأوصل لكم الأخبار السارة حول أعراض ما قبل الدورة الشهرية. |
| Dünyaya iyi haberi vermek için sabırsızlanıyorum. | Open Subtitles | لا اطيق صبراً حتى أخبر كل العالم عن الأخبار السارة وأنا أيضاً |
| İyi haber şu ki, tüm belirtiler vazovajinal senkopa işaret ediyor. | Open Subtitles | حسناً, الأخبار السارة هي أن كل العلامات تشير إلى أنها إغماءة. |
| Güzel haberi güzel haber olarak algıla. | Open Subtitles | ولاتوجد رسائل خذ الأخبار السارة كأخبار سارة |
| İyi haberleri duydunuz, millet. Dünyayı kurtarın, falan filan işte. | Open Subtitles | لقد سمعتم الأخبار السارة جميعاً انقذوا الأرض إلخ, إلخ, وداعاً |
| İyi haberlere sevinemiyorsun. | Open Subtitles | لا تتقبلين الأخبار السارة |
| Bize söylemediğin güzel haberler var mı? | Open Subtitles | هل هناك بعض الأخبار السارة لم تخبرنا بها ؟ |
| İyi haberlerim var sayılır ama iç karartıcı da olabilir. | Open Subtitles | لدي بعض النوع من الأخبار السارة... قد تبدو شاقة، |
| - İyi haberlerim var. | Open Subtitles | لدي بعض الأخبار السارة |
| - İyi haberlerim var. | Open Subtitles | لدي بعض الأخبار السارة |
| Ve bugün belirtmemiz için bazı iyi haberler var. | TED | وهناك بعض الأخبار السارة لأطلعكم بها اليوم. |
| Kapıları çalıp insanların iyi haberler duymak istemelerini sormuş olman gibi! | Open Subtitles | كما لو أنك يجب أن تطرق على الأبواب سائلاً الناس لو كانوا قد سمعوا الأخبار السارة |
| Dedektif, bu departman ve şehrin birazda iyi haberler duymaya ihtiyacı var. | Open Subtitles | أيتها المحققة، هذه الأدارة والمدينة تحتاج لسماع القليل من الأخبار السارة |
| Geliştirme takımına katılma ile ilgili iyi haberi alır almaz beni arıyorsun. | Open Subtitles | عليك الاتصال بي لحظة سماع الأخبار السارة... |
| İyi haberi vermeye gelmiştim. | Open Subtitles | كنت أريد أن أقول الأخبار السارة لكِ |
| İyi haber: orada yapılabilecek pek çok şey var. | TED | الأخبار السارة : هناك الكثير ما يمكن القيام به. |
| Eski ortağımın eşini aradım. Güzel haberi eşine söyledi. | Open Subtitles | إتصلتُ بزوجة شريكي القديم، ونقلت الأخبار السارة. |
| Sanırım babamla Skype yapmam lazım. İyi haberleri vereyim. | Open Subtitles | يجب أن أذهب لأتحدث مع والدي على "سكايبِ" أعتقد أنه عليّ إخباره بهذه الأخبار السارة. |
| Burada sadece iyi haberlere izin var, Famulus. | Open Subtitles | فقط الأخبار السارة مسموحة هنا يا (فاميليس). |
| Bu noktada güzel haberler de var. | TED | هناك بعض الأخبار السارة في هذا الشأن. |
| - Güzel haberlerin var gibi. - Tüm virüs testlerimiz negatif. | Open Subtitles | :الأخبار السارة جاءت نتائجنا سلبية للفيروس |
| Bütün sabah size ulaşmaya çalıştık. Sanırım size iyi haberlerimiz olacak. | Open Subtitles | لقد حاولنا الاتصال بك طوال النهار، فقد يكون لدينا بعض الأخبار السارة |