Kızgın ve usanmıştım, ancak en önemlisi, tam anlamı ile çaresiz hissediyordum. | TED | كنت غاضبة و محبطة و الأهم من ذلك كله شعوري بالعجز المطلق. |
Ama en önemlisi, yetişkinlik hayatı boyunca ilk defa mutlu. | Open Subtitles | الأهم من ذلك أنه ولأول مرة في حياته يبدو سعيداً |
Ama daha önemlisi, Afrika kökenli bütün öğrencilerin birliği, Afrika'ya güç, onur ve bağlılık sağlayan sürekli bir kaynak. | TED | و لكن الأهم من ذلك , الهيكل الطلابي الإقريقي بأجمعه هو مصدر متواصل للقوة , الفخر و الإلتزام بإفريقيا |
Fakat daha önemlisi, onu hiç yargılamadım, çünkü o duruma gelmek için hiç bir şey yapmamıştı. | TED | لكن الأهم من ذلك هو أني كما ترون لم أطلق أحكامي أو آرائي عنها حينها فلم يكن لها يد في أصابتها بالمرض. |
Doğru. Ama daha da önemlisi ortada bir yöntem olduğu. | Open Subtitles | هذا صحيح، لكن الأهم من ذلك أن هناك نمط متكرر |
Oren Yakobovich: Bu görüntüler tüm dünyada yayınlandı ama daha da önemlisi aynı toplumda da yayınlandılar. | TED | أورين يكوبوفيتش: لقد بثت هذه الصور في جميع أنحاء العالم, ولكن الأهم من ذلك, فقد تم بثها للمجتمع. |
en çok da birbirimize. | Open Subtitles | الأهم من ذلك كله، نحن بحاجة لبعضنا البعض. |
Her şeyden önce, dünyada bugün gerçekte neler olup bittiğini konuşmamız gerek ve gelecekte neler olabileceğini de. | TED | الأهم من ذلك كله، نحن بحاجة للحديث عما يحدث بالعالم اليوم، وما يمكن أن يحدث في المستقبل. |
Ancak bu önyargımın yanlış olduğu anlamına gelmiyor ve en önemlisi, bunların hepsi bilimsel olarak test edilebiliyor. | TED | لكن هذا لايعني أن تحيّزي أمر خاطئ، الأهم من ذلك ، أنه من الممكن اختبار كل ذلك علميّاً. |
en önemlisi, Ay'a gidişin kolay olduğu ortaya çıktı. | TED | الأهم من ذلك كله، لذهاب إلى القمر تحولت لتكون سهلة. |
en önemlisi, bu, insanları yiyeceklerini korumaya ve onlar hakkında daha fazlasını öğrenmeye davet edecek. | TED | إلا أن الأهم من ذلك هو أن هذا المكان سيدعو الناس للانخراط في نقاش لكي يتعلموا المزيد عن طعامهم. |
Ve de büyük ihtimalle en önemlisi, basitçe ilk tatilden sonraki yedi sene içerisinde yaptığımız her şey o ilk seneki tatilde bulduğumuz fikirlerin sonucuydu. | TED | وربما الأهم من ذلك ، كل شيء فعلناه في الأساس ، في سبع سنوات في أعقاب أول إجازة نتج عن تلك السنة الواحدة. |
Son olarak, ve muhtemelen en önemlisi, benim doğanın geri dönüşüm sistemi olarak adlandırdığım şeye uygun maddeler yaratıyor olmamız lazım. | TED | وأخيرا، وأعتقد ربما الأهم من ذلك ، ينبغي أن نصنع موادا تنسجم مع ما أسميه نظام إعادة التدوير في الطبيعة. |
Ama en önemlisi ne biliyor musun, Seni tanıyorum. Nasıl yazdığını biliyorum. | Open Subtitles | ولكن الأهم من ذلك أننى أعرفك أعرف كتابتك |
daha önemlisi, o bölgede mahsur kalan sürüyle insan var. | Open Subtitles | لكن الأهم من ذلك.. هناك اناس كثيرون معزولون يعيشون في المنطقة |
- daha önemlisi, onlara arkadaşlık hissi aşılıyor.. | Open Subtitles | الأهم من ذلك أنها تغرس في نفوسهم روح الرفقة |
Ama, daha önemlisi, yeni icadımı denemek için bir sebep. | Open Subtitles | لكن الأهم من ذلك أنها فرصة لتجربة أحدث اختراعاتي. |
- Ama, daha önemlisi, şimdi çekip gidersen... ee, sesler geri gelecek. | Open Subtitles | ولكن الأهم من ذلك .. أنكِ لو خرجتي من هنا الآن ستعود لكِ الأصوات من جديد |
daha da önemlisi, bu ışının gücü, fiziksel ya da kimyasal değişimlerden etkilenmiyordu, ve sadece elementin miktarına bağlı olarak değişiklik gösteriyordu. | TED | الأهم من ذلك هو أن قوة الإشعاع اعتمدت فقط على كمية العنصر، ولم تتأثر بالتغيرات الفيزيائية أو الكيميائية. |
Ancak daha da önemlisi And uygarlığı düşüncesinin kutsal coğrafyasına bağlanmıştı. | TED | ولكن الأهم من ذلك أنها كانت موصولة مع التضاريس المقدسة لأمم الأنديز |
Hepsinden daha da önemlisi ilk duyduğumda bu sesin ne olduğunu bilmiyordum. | TED | و الأهم من ذلك انني لا أعلم مالذي كان عليه صوتها حين سمعته للمرة الأولى |
Çünkü müsait değildim, çünkü bu söylemenin bir yolunu bulamadım ve en çok da, bu konuda strese girmek istemedim. | Open Subtitles | لأني لم أجد طريقة لمصارحتها بالموضوع و الأهم من ذلك كله حيث لا أستطيع التعبير عن أهمية هذه النقطة |
Tüm köyün kahramanı olmuştu ama her şeyden önce, kendi ailesinin kahramanı olmuştu. | Open Subtitles | لقد كان بطل القرية بأكملها ، لكن الأهم من ذلك كله ، انه كان بطلا لعائلته. |
Fikrimizi geliştirdik. Defalarca deneme yaptık ve bir sonraki sürümde, güneş enerjisiyle dolan pilleri olan; ancak bundan da önemlisi araba aküsüne bağlanabilen bir "yemek kutusu" ürettik çünkü araba aküsü, yetersiz ya da değişken elektrik bulunan yerlerde yaygınca bulunabilen bir enerji kaynağı. | TED | قدمنا هذه الفكرة. نحن اختبار مرات عديدة على مدى، وكان الإصدار التالي توصلنا مع مربع أن يمكن نوع من تهمة هزيلة على الطاقة الشمسية، ولكن الأهم من ذلك الاتصال ببطارية سيارة، لأن بطارية سيارة مصدر الطاقة في كل مكان في أماكن حيث لا يوجد ما يكفي من الكهرباء أو عدم انتظام الكهرباء. |