| İlki, saygınlığın insan ruhu için zenginlikten daha önemli olduğuydu. | TED | الأول هو أن الكرامة أكثر أهميةً للنفس البشرية من الثروة. |
| İlki, 3.5 milyar yıl öncesinden alg fosilleri. | TED | الدليل الأول هو وجود حفريات ألجي من 3.5 بليون سنة ماضية. |
| İlki partikül parçalarını suyun içinde iten inip çıkan dalgalanmalar veya su altındaki görünmeyen akıntılardır. | TED | الأول هو التدفق والتموّج، أو تيار تحت الماء غير المرئي الذي يدفع شذرات الدقائق في أنحاء الماء. |
| birincisi biz artık emniyetli bir şekilde sağlıklı beyin aktivitesine kulak misafiri olabiliyoruz. | TED | الأمر الأول هو أننا نستطيع الآن أن نتجسس بأمان على نشاط دماغ سليم. |
| İsteğimiz iki bölümden oluşuyor: birincisi bir rüya ve ikincisi bir plan. | TED | و أمنيتنا لها جانبان : الجانب الأول هو حلم و الآخر خطة. |
| İlk göreviniz kumandanlarının kim olduğunu nasıl biri olduğunu bulmak. | Open Subtitles | الآن ، فإن هدفنا الأول هو لتحديد هوية من قائدهم. |
| İlki sadece bir saniyede bahsedeceğim yeni nükleerin bu alanıdır. | TED | الأول هو مجال الطاقة النووية الجديدة التي سأتحدث عنها بعد ثوانٍ. |
| İlki, Pat ve benim bilim geçmişimiz yoktu. | TED | الأول هو: بات و أنا لا نملك أي خلفية علمية |
| İlki ulusal standartta çoktan seçmeli bir test. | TED | الأول هو اختبار وطني مُوحّد بنظام الاختيار من متعدد. |
| Bu ilki, doğaya karşı insanlardır. Biz kazandık, daha fazla kazancımız yok. | TED | الأول هو البشر مقابل الطبيعة. لقد ربحنا، و ليس هناك مجال لمزيد من المكاسب. |
| İlki, bloglar fikirlerimizle ilgili ne söyler, insanların bir şeyler yapması için ne güdüler? | TED | الأول هو ماذا قد يخبرنا هذا عن أفكارنا و ما قد يحفز الناس لفعل الأشياء؟ |
| İlki geçmişte çok iyi işleyen birşey, bunun ileride de iyi gideceği anlamına gelmez. | TED | الدرس الأول هو لأن شئ ما قد نجح في الماضي بصورة جيدة، لا يعني أنه سينجح مجدداً في المستقبل |
| birincisi, çok çekici bir gezegen -- halkaları çok güzel falan filan. | TED | الأول هو أنه كوكب جذاب و هي الجاذبية التي تعطيه إياها الحلقات. |
| birincisi, vücutta hiçbir şey diğerlerinden bağımsız şekilde olmaz. | TED | الأول هو أنه لا يوجد شيء يحدث في الجسد بصورة منعزلة عن باقي الجسد |
| birincisi, ilaç şirketleri hisse sahiplerine bağımlı. | TED | الأول هو بسبب إلتزام الشركات مع المساهمين. |
| birincisi fikirlerin vasıtasızlığı, fikirlerin dolaşım hızı. | TED | الأمر الأول هو فورية الأفكار، سرعة انتقال الأفكار. |
| birincisi çok temel olduğunu düşündüğüm sorular sormamdı. | TED | الأمر الأول هو أنني سألت ما اعتقدتها أنها أسئلة أساسية جداً. |
| birincisi ailesindeki güç ve diğer bütün kendi hikayelerini anlatan ailelerde ve teröre karşı hayatlarına devam etmelerinde. | TED | الأول هو في قوة تحمل عائلتها والعائلات الآخرى في مواصلة رواية قصصهم واستمرار حياتهم بالرغم من وجود الإرهاب. |
| İlk göreviniz kumandanlarının kim olduğunu nasıl biri olduğunu bulmak. | Open Subtitles | .الآن ، فإن هدفنا الأول هو لتحديد هوية من قائدهم |
| İlk sebep yeryüzündeki insanlar mucize yaratabiliyorlar yapılan işe bağlanarak. | TED | السبب الأول هو الناس على الأرض الذين يجدون طرقاً لصنع المعجزات بسبب إلتزامهم |
| İlk sorum: Kimler demokrasi içinde yaşamak güzel bir şey diye düşünüyor? | TED | السؤال الأول هو: من يعتقد أن العيش في ظل نظام ديمقراطي أمر جيد؟ |
| bunlardan ilki alçak gönüllülük. | TED | الدرس الأول هو عن التواضع. |