| Emin olun bu peruk çirkinliğinizi örtüp sizi karşı konulmaz biri yapacak. | Open Subtitles | ـ أعدك بأن هذه الباروكة .سوف تحولك من بشع إلى شخص رائع |
| Evlendiğim zaman saçlarımı kazıtıp hayatımın geri kalanında peruk takacağım. | Open Subtitles | لذا عندما اتزوج، سأحلق شعر رأسي والبس الباروكة لبقية حياتي |
| Film boyunca çirkin bir peruk takıyor. | Open Subtitles | لقد كانت ترتدى هذه الباروكة السوداء المخيفة طوال الفيلم |
| Sen konuyu açana kadar bu peruğu çıkarmak aklımın ucundan bile geçmemişti. | Open Subtitles | أنا لم أفكر حتى بسحب هذه الباروكة حتى اثرتي الموضوع |
| Hipokrat'ın da pudralı yarım bir perukla, siyah giydiğini düşünüyorlar şüphesiz. | Open Subtitles | لا أشك أنهم يظنون أن أبقراط إرتدوا الأسود مع الباروكة الرمادية |
| Bana kalırsa peruğun olmadan yarı giyinik sayılırsın. | Open Subtitles | حسناً، في رأيي أنك بدون الباروكة تكون نصف عارياً |
| Lord hazretlerinin evinin dışında peruk ve gözlüğü çıkarır ve saklar, sonra zili çalar, sofra hizmetçisi kapıyı açar ve onu içeri alır. | Open Subtitles | خارج منزل اللورد, تقوم بازالة و اخفاء الباروكة و النظارات وتقرع الجرس للمنزل, ويفتح لها كبير الخدم الباب, ويُدخلها |
| Marice'in peruk Tasarımı bölümünü bitirmiş olsan bile sikimde değil. | Open Subtitles | انا لا اعبء بدراستك فن صنع الباروكة في ماريس |
| Bir peruk toplantısı için San Diego'ya gitmek zorunda. | Open Subtitles | يَجِبُ أَنْ تَذْهب إلى سان دياغو لمؤتمر عن الباروكة |
| Tek yaptığım peruk takıp, birazcık sesimi değiştirmekti. | Open Subtitles | كل مافعلته هو لبس الباروكة وتغيير صوتي قليلاً |
| Çünkü bu peruk bulunmazsa güneş yarın doğmayacak. | Open Subtitles | لأنه إن لم نعثر على هذه الباروكة فيمكنكم أن تخمنوا أن الشمس لن تشرق غداً |
| Çünkü o peruk bulunmayacak olursa... hiç şüpheniz olmasın, yarın sabah güneş doğmayacak. | Open Subtitles | لأنه إن لم تظهر تلك الباروكة, فيمكنك أن تراهن بأخر دولار تمتلكه, أن الشمس لن تشرق غداً. |
| Bu peruk eğri büğrü bir şey ama çok uyumluyuz. | Open Subtitles | الباروكة تحكني قليلاً ولكننا منسجمين مع البقية |
| Zavallı adam, karısının peruk taktığını bilmiyormuş. | Open Subtitles | ذلك الرجل المسكين, لم يكن . يعلم أن زوجته ترتدي الباروكة |
| Bazen beni uyandırmak için bir peruk takardı kafasına. | Open Subtitles | اعتادت أن تضع تلك الباروكة المزيفة أحياناً |
| Yapmanı istediğim şey şu: peruğu bir hafta tak. | Open Subtitles | لكن إليك ما أريدك أن تقوم به إرتدي الباروكة لإسبوع |
| O peruğu çıkar ve kamyonete bin. | Open Subtitles | هيا, قومي بخلع تلك الباروكة و لنعُد للسيارة. |
| Hatırlıyorum çünkü bu peruğu buradan yeni almıştım. | Open Subtitles | أتذكر هذا لأني اشتريت هذه الباروكة وقتها |
| Bu perukla bu elbiseyi kullanabilirsin veya bunu... | Open Subtitles | أنت يمكنكِ إستعمال هذه الباروكة وهذا الثوب أو هــذا |
| -Hala peruğun peşinde misin. | Open Subtitles | ما زالت انتظر الباروكة |
| Şu peruğa bir şeyler yapmamı istiyor musun? | Open Subtitles | تريدين أن أفعل شيئأَ بهذه الباروكة ؟ |
| Çünkü şimdi peruktan on kat daha güzel bir şey vereceğim. | Open Subtitles | لأني الأن سوف أعطيه شيئاً أفضل بعشر مرات من الباروكة |
| Ve siyah Peruğunu taktı | Open Subtitles | الى الفتاة الأيطالية, ذات الباروكة السوداء |