| Kim alışveriş yapma hakkı için ödeme yapma fırsatını reddeder ki? | Open Subtitles | من يستطيع أن يرفض فرصة الدفع للحصول على حق التسوّق ؟ |
| Londra Metrolarında insanlara nasıl bomba yapılacağını öğretiyordu ve Londra'nın alışveriş yerlerinde büyük bombalamalar planlamıştı. | TED | كما علّم الآخرين كيفية صنع عبوة متفجّرة لاستخدامها في مترو أنفاق لندن، وخطط لحملة تفجير ضخمة في مناطق التسوّق في لندن. |
| - Elinde alışveriş çantası, yüzünde ameliyat maskesiyle, Central Park'ta yürüyüp, mırıldanan tiplere alışıksın. | Open Subtitles | النوع الذي يحمل شنطة التسوّق ويسير بها عبر سنترال بارك واضعاً قناع جراحة ليخفي تذمره |
| Kendi kendime dedim ki Rosemary dışarı çıktığına göre ben de dışarı çıkıp biraz Noel alışverişi yapabilirim. | Open Subtitles | قُلتُ لنفسي طالما خرجت روزماري من المفضّل أن أَخْرجُ وأعْمَلُ قليلاً من التسوّق لعيد الميلادِ |
| Daha bir kaç gün önce görüşmüştük. Alışverişe gitmeyi planlamıştık. | Open Subtitles | لقد رأيتها منذ بضعة أيام تحدثنا بشأن الذهاب لمركز التسوّق |
| Kaykaylı serseriler alışveriş merkezinde olay çıkardı. | Open Subtitles | بَعْض لوحات التزلّج للشرارِ بَدأَت إضطرابات في مركزِ التسوّق. |
| Kaykaylı serseriler alışveriş merkezinde olay çıkardı. | Open Subtitles | بَعْض لوحات التزلّج للشرارِ بَدأَت إضطرابات في مركزِ التسوّق. |
| Onları geçiktiren ne olabilir? Bugün alışveriş merkezini kaçırmayacağım. | Open Subtitles | ما الذي أخّرهم طويلاً ، لا أريد أن أتأخّر عن التسوّق اليوم |
| Ama sen ve ben kendi çocuğumuzu seçeceğiz. Tıpkı alışveriş yapmak gibi olacak. | Open Subtitles | ، أنت وأنا سنختار ولدنا سيَكُونُ مثل التسوّق |
| Üç blok ötede. alışveriş arabamı alabilirsin. | Open Subtitles | إنه أبعد بثلاثة مربعات سكنية، يمكنك إستعمال عربة التسوّق خاصتي |
| Merhaba, okuldan sonra alışveriş merkezine gelmek ister misiniz? | Open Subtitles | مرحباً. أريدْ الذِهاب إلى مركزِ التسوّق بعد المدرسةِ؟ |
| alışveriş merkezine ben de gelebilir miyim, çocuklar? | Open Subtitles | هَلّ بالإمكان أَنْ أَجيءُ إلى مركزِ التسوّق مَعكم رجالِ؟ |
| alışveriş merkezine gitmiş. | Open Subtitles | اتكلمت لتقَول انها ذَهبتْ إلى مركزِ التسوّق. |
| En iyi alışveriş arkadaşlarımdan biri olmak üzereydi. | Open Subtitles | لقد أصبح أحد شُركائي المُفضّلين في التسوّق |
| Bana sabah izin verdi. alışveriş yapıyordum. | Open Subtitles | لقد أراحني لفترة الصباح، كنت أمارس بعض التسوّق. |
| Gelirsen şehrin gezer, alışveriş yaparsın. | Open Subtitles | إذا تأتي معي، سَتَرين مدن جديدة بالإضافة لذلك سنقوم ببَعْض التسوّق |
| Başka zaman gelip, yüklü bir alışveriş yaparım. | Open Subtitles | أنا سَأَرْجعُ وقت آخر لَرُبَّمَا ويَعمَلُ بَعْض التسوّق الجدّيِ جداً. |
| Unutmamalısın Gabe, alışveriş takıntısı... ..bir bağımlılıktır. | Open Subtitles | غايب، أنت يَجِبُ أَنْ تَتذكّرَ ذلك التسوّق الإلزاميِ إدمانُ. |
| Bence en kötüsün pantolon alışverişi. | Open Subtitles | أسوأ شيء في نظري هو التسوّق من أجل البنطال |
| Çamaşır, bakkal alışverişi, buraya gelmek ve seninle konuşmak. | Open Subtitles | الغسيل، التسوّق للبقالة، القدوم إلى هنا والتحدث معك. |
| Hadi Alışverişe gidip, Büyük Uzun mağazasından çıkanlarla dalga geçelim. | Open Subtitles | دعنا نَهْبطُ إلى مركزِ التسوّق ونَجْعلْ مرحاً كُلّ الناس الذين يَخْرجونَ مِنْ الكبارِ مخزن طويل. |
| Bu alış veriş merkezi işindekilerin hepsi yandı, haşlandı ve şişe geçirildi. | Open Subtitles | إذن جميع المشاركين بمشروع مركز التسوّق إما أن تم قليهم أوسلقهم أوشويهم. |
| Beni ararsanız, alışverişte olacağım.. | Open Subtitles | إن سأل عني أحد، سأكون .. في مركز التسوّق |
| FrankIy bilmiyorum. alışverişten daha yeni geldim. | Open Subtitles | لا أعرف بصراحة ،لقد جئت لتوّى من التسوّق |
| Öyle gereksiz vitrin alışverişleri falan olmaz. | Open Subtitles | أقصد، عدم إضاعة الوقت بالأعمال التافة أو التسوّق |