| Plazmik boşaltım. Yoğuşmayı partiküllerine ayırır. | Open Subtitles | أسلحة تطلق شحنة بلازما بوسعها تفتيت التكاثف |
| Batıdan esen rüzgarlar Yoğuşmayı tetikler, merkezdeki eksenin etrafında dönmeye başlayan kümülonimbus bulutları oluşturur. | Open Subtitles | الرياح الغربية تزيد التكاثف" "لتشكل غيوماً مكفهرة "تبدأ بالدوران حول المحور المركزي" |
| Eğer hesaplarım doğruysa... bu Yoğuşmayı kıracaktır. | Open Subtitles | إن كانت حساباتي صحيحة... فيجب أن يفتت التكاثف |
| Geri dönüşümlü plastikten yapılmış bir çantanın içinde kafatasını getirmesi hariç; bu yoğunlaşmaya neden olur ve kanıtları ciddi tehlikeye sokabilir. | Open Subtitles | إلا انه احضر لي الجمجمه في حقيبه مصنوعه من البلاستيك المعاد تدويره, الذي يتنج التكاثف التي كان بالامكان ان تؤثر بشكل خطير على الادله |
| Bu da yoğunlaşmaya sebep oluyordur. | Open Subtitles | هذا ما يُسبّب التكاثف. |
| Bu da sıcaklık farkı oluşturmuş, yoğuşma yapmış. | Open Subtitles | هذا خلق تباينا في الحرارة بين هذا القسم و الاقسام الاخرى, هذا التكاثف خلق |
| Yoğuşmayı yok edecek güçte. | Open Subtitles | وكافية لتدمير التكاثف |
| Çünkü yapmazsak, yoğuşma yoluna çıkan tüm enerji kaynaklarıyla beslenecektir. | Open Subtitles | إذ إن لم نفعل، فسيتغذى التكاثف من كل الطاقة التي يجدها في طريقه |
| yoğuşma. | Open Subtitles | التكاثف |