| Buralarda çalışmamızın nedeni bu ev. | Open Subtitles | ذلك البيتِ السببُ في شغّلنَا في هذه المنطقة. |
| O çocukların okulda olmasının tek nedeni o; | Open Subtitles | هي السببُ أولئك الأطفالِ مستوي في المدرسةِ. |
| Bak, mektubu göndermek zorunda olmamın nedeni bu. | Open Subtitles | هذا السببُ أنا يَجِبُ أَنْ أُرسلَ رسالتَي. |
| Bugün senin konuşmana izin vermemizin tek nedeni bu. | Open Subtitles | ذلك السببُ الوحيدُ لسماحنا لك بالكلام اليوم |
| Sence, bu geceki seksin tek nedeni bu mu? | Open Subtitles | تَعتقدُ ذلك السببُ الوحيدُ لممارسة الجنس اللّيلة؟ |
| Bu sefere çıkmamın tek nedeni bu. | Open Subtitles | ذلك السببُ الوحيدُ جِئتُ هذه الرحلة البحريةِ. |
| Ölüme yaklaştığını inkâr etmenin tek bir nedeni olabilir ya umurunda değil ya da böyle olmasının sebebini biliyorsun. | Open Subtitles | بمكنُ له أن ينتظر أما أنتَ فكدتَ تموت السببُ الوحيدُ لتجاهُلكَ قربكَ من الموت |
| - Anlayacağınız, ormanda olmamızın diğer nedeni de bu. | Open Subtitles | أطفالُك ؟ أترى, ذلك السببُ الآخر في كونِنا في الغابةِ هناك |
| Günahkar hayatıma devam etmemin yegane nedeni bu. | Open Subtitles | هذا هو السببُ الوحيد لأبقي على حياتي المُخزية تذهب |
| Bu topraklarda varlığımızı hâlâ sürdürmemizin nedeni mevcut malın tehlikeye atılmamış olması. | Open Subtitles | السببُ الوحيد الذي جعلنا نسيّطر على هذه المناطق هو أنّ المؤن لم تتعرض لخطر |
| - Evet. Burada olmamın diğer nedeni o. | Open Subtitles | لذا، ذلك السببُ الآخرُ أَنا هنا. |
| Her zaman koşu bandının üzerinde olmanın nedeni o mu? | Open Subtitles | أهو السببُ لكونك دائماً منفعلةِ؟ |
| Adam Richmond, Smith'in başta karışma nedeni olmalı. | Open Subtitles | إنَّ "آدم ريتشموند" هو السببُ الرئيسي الذي أدى إلى تورطِ "سميث" في المقام الأول |
| Beni buraya getirmesinin nedeni buymuş. | Open Subtitles | ذلك السببُ هو أنزلَني، لذا هو يُمْكِنُ أَنْ يَعْرضَني... |
| "Spor yazarı olmamın nedeni babamdır. | Open Subtitles | "أبي السببُ أصبحتُ a يَلْبسُ كاتباً. |