| Belki biraz tatlı dil onu Bo'nun bir canavar olmadığına ikna eder. | Open Subtitles | ربما قليل من الحديث العذب سوف يقنعه ان بو ليست وحشا ؟ |
| Son olarak dünya üzerinde sahip olduğumuz en değerli kaynak tatlı sudur. tatlı suyu kullanmayın. | TED | وأخيرًا أكثر المصادر النفيسة التي نمتلكها على هذه الأرض هي الماء العذب. لا تستخدم الماء النقي. |
| GreenLab'da, tatlı sudan tuzlu suya uzanan altı temel ekosistem var. | TED | لدينا ستة نظم بيئية أساسية في معملنا الأخضر و التي تتدرج من الماء العذب و حتى الماء المالح. |
| Çocuklarımın, en değerli eşyaların taze su ve empati olduğu bir zamanda yaşadıklarını hayal ediyorum. | TED | أتخيّل أنّ صغاري سيعيشون زماناً أغلى بضاعته الماء العذب والتّعاطف. |
| Büyük bir çölde giderken yeşillik ve temiz su baştan çıkarıcı olabilir. | Open Subtitles | عندماتكونينفي الصحراء, مشهد العشبِ الأخضرِ و الماء العذب يُمكنُ أَنْ يَكُونَ مغْرياجدا. |
| Ayrıca bunun tatlı suya da ihtiyacı yoktur. | TED | وهو لا يحتاج إلى الكثير من الماء العذب. |
| tatlı nitrat özleri, körpe tomurcuk değilsiniz. | Open Subtitles | أرواح نترات الصوديوم الحلوة, ألست أنت البرعم العذب |
| Ayaklarına eğildiğim bu tatlı, nazik adam bana gerçeği kendi ağzıyla söyledi. | Open Subtitles | .. ذلك العذب ,الرجل الدمث, الذى أكن له خالص الإحترام لقننى الحق من فمه |
| tatlı su balığını böyle pişirdiğinde daha lezzetli olur. | Open Subtitles | اراهن انة يتذوق سمك الماء العذب عندما يُحرَقُ هكذا0 |
| Sarah bile bir Noel'de bulduğu çanın o tatlı sesini artık duyamıyor. | Open Subtitles | وكل عام لا يمضي عيد ميلاد بدون سماع صوته العذب |
| Sana hep söylediğim gibi; en iyi yönün tatlı olan. | Open Subtitles | لطالما أخبرتك إن جانبك العذب هو أجمل ما فيك |
| Hmm. Hep söyledim sana en güzel yanın, tatlı olanıydı. | Open Subtitles | لطالما أخبرتك إن جانبك العذب هو أجمل ما فيك |
| Ama yağışlı dönemlerde, susuzluklarını gidermek için tatlı su göletlerine gelirler. | Open Subtitles | لكن أثناء الفصل الأكثر بللا يتجمّعون لرواية عطشهم بين تبعثر الماء العذب المتجمع |
| Kara üzerindeki tüm yaşam, tamamen tatlı suya bağımlıdır. | Open Subtitles | كل حياة علي الأرض تعتمد في النهاية علي الماء العذب. |
| Ve tatlı suyun yolculuğu burada, yüksek dağlarda başlar. | Open Subtitles | رحلة الماء العذب تبدأ هنا ، في أعلي الجبال. |
| Sadece tatlı su olan yerlerde yetişir, nehir veya göl gibi. | Open Subtitles | انه ينمو فقط حيث الماء العذب .في مكان قريب من هنا، مثل نهر أَو بحيرة |
| Aslında Çin'deki 25 tür tatlı su kaplumbağasının tümünün nesli tamamen tükenmek üzere. | Open Subtitles | في الواقع، إن أغلب أنواع سلاحف الماء العذب ال 25، في الصين تعتبر نادرة جداً |
| Sana enfes yemek ve tatlı sözlerin için minnettarım. | Open Subtitles | وأنا ممتنة لك وللطبخ الرائع، ولكلامك العذب. |
| Bu gezegen, Ohke, Toprak Ana, çok kısıtlı taze su kaynağına sahip. | TED | هذا الكوكب، أوغي، الأرض الأم، لديها مصادر جد محدودة للماء العذب. |
| Neyse, böcekler temiz suya kümelenecekler döllenmiş yumurtalarını, nilüfer çiçeğininin altına bırakacaklar ve kurtçuklar yumurtalardan çıkacaklar. | Open Subtitles | الحشرات تندفع إلى الماء العذب حيث تضع البيض المخصب علي السطح السفلي |
| Ancak onun gibi bir kaçık o lanet çöl parçasına 'tatlısu' der zaten. | Open Subtitles | فهل بالامكان تسمية هذة القطعة القذرة من الصحراء بالماء العذب |
| Duru bir pınar gibidir yüreğim. | Open Subtitles | قلبي نقي كماء الربيع العذب |