| Burada olup şehirlerin geleceği hakkında konuşmak, şehirler hakkında konuşmak büyük bir onurdur. | TED | انه لشرف كبير أن أتواجد هنا لأتحدث عن المدن لأتحدث عن مستقبل المدن |
| şehirler biziz. Aristo eski dünyada demişti ki, "İnsan, politik bir havandır". | TED | المدن هي نحن. قال أرسطو في العصر القديم: الإنسان هو حيوان سياسي. |
| Bir tür şehir efsanesi; Marx'ın, Kapital'i Darwin'e ithaf etmeye çalışması. | TED | هو نوع من خرافات المدن.. بأن ماركس حاول إهداء كتابه لداروين. |
| Mısır'lıları yeniyor, onları Kızıldeniz'de boğuyor, şehirleri yok ediyor, kızıyor. | TED | فهو يهزم الفراعنة بإغراقهم في البحر الأحمر, ويدمر المدن, ويثور. |
| İnşa edilecek olan yeni şehirlerde, bu özellikle zor olmayacaktır. | TED | في المدن الجديدة التي ستبنى، لن يكون هذا بالأمر الصعب. |
| İnsanlar şehirlere bağlantı kurmak için taşınır ve bağlantısallık bu şehirlerin gelişme nedenidir. | TED | ينتقل الناس إلى المدن لكي يكونوا متصلين، والاتصال هو سبب ازدهار هذه المدن. |
| En iddialı hayallerimizden daha iyi şehirler yaratacaklarına eminim, bu konuda iyimserim. | TED | أنا واثق، أنا متفائل، أنهم سيجعلون المدن أفضل من أكثر أحلامنا طموحاً. |
| Bu orta, büyük, mega ve hiper şehirler neye benziyor? | TED | الآن، كيف تبدو هذه المدن المتوسطة والكبيرة والعملاقة والجد عملاقة؟ |
| Ve şehirler arası ağların tümü tek bir amaç taşır, insanlığın 21. yy'daki bir numaralı önceliği: sürdürülebilir şehirleşme. | TED | وجميع هذه الشبكات التي بين المدن مكرسة لغرض واحد، الأولوية رقم واحد للبشرية في القرن ال21: هي التحضر المستدام. |
| Ama şehir, eyalet ya da bölge bayrakları bambaşka bir olay. | TED | أما بالنسبة لأعلام المدن و الولايات و الأقاليم فهي قصة مختلفة. |
| şehir tasarımında çalışıyorum ve beklendiği gibi, çoğu şehir yetişkinler tarafından tasarlanıyor. | TED | أعمل في مجال التصميم الحضري، وليس مفاجئًا أن غالبية المدن يُصمّمها البالغون. |
| Her neyse, ufuk çizgileri ilgi çekicidir, şehir sokakları ise pek değil. | TED | على كل الأحوال، ناطحات السحاب خارقة الروعة شوارع المدن ليست بهذه الروعة |
| Eski bir profesyonel sporcu olarak, bütün büyük şehirleri gördüm. | Open Subtitles | الآن، كوني رياضي محترف سابق رأيت المدن الرئيسية الخاصة بك. |
| Fakat, olay şuydu ki kurtarılana kadar şehirleri terk etmeyecektik. | TED | ولكن الفكرة كانت، أننا لن نغادر المدن إلى أن يتم تحريرنا. |
| Bu sadece Dubai'de değil, dünyadaki bütün büyük şehirlerin karanlık sokaklarında böyle. | TED | ليس في دبي وحسب إنه الجانب المظلم لجميع المدن الكبرى في العالم |
| Şahsen, gelecekte düzeni de karmaşayı da bu şehirlerin belirleyeceğini düşünüyorum. | TED | أعتقد أن المدن الهشة هي التي ستحدد النظام والفوضى في العالم. |
| İlk sürücüsüz araçlı şehirlerde, ne kırmızı ışıklar, ne de şeritler olurdu. | TED | في أولى المدن ذاتية القيادة، لن يكون هناك مسارب ولا إشارات حمراء. |
| Ama asiler şehirlere girdiler ve Rus sivilleri öldürmeye başladılar. | Open Subtitles | المتمردون نقلوا معاركهم إلى المدن وشرعوا في قتل المدنيين الروس |
| Cinayet döngüsüne mazeret olsun diye o şehirlerden her birinin inşaatına gidiyor. | Open Subtitles | يقصد كلّ مدينة من هذه المدن لعمليّة إنشاء ستاراً على دورة جرائمه |
| Suratımın resmi yedi ülkede her şehirde aranan panolarına asılmış. | Open Subtitles | صورتي مطبوعة علي ملصقات في كل المدن في سبع دول |
| Ülkedeki her yerden daha çok hayalet kasaba var burada. | Open Subtitles | إنها أكثر المدن أشباحاً من أي مكان آخر في البلاد. |
| Büyük New York şehri, tüm ülkedeki en güvenli hapishaneye dönüştürüldü. | Open Subtitles | احدي المدن العظيمه بنيويورك قد اصبحت اكثر السجن خطوره للمدينة كلها |
| Ve bu nedenle de uzun yıllardır şehrin uyuşturucu ticareti ve kullanımının merkezi. | TED | وبسبب ذلك، أصبحت مركزًا لباقي المدن في تجارة المخدرات واستهلاكها لعقود. |
| Yüzlerce ve binlerce insan bunlar gibi kamplarda yaşıyor, ve binlerce başka binlercesi,milyonlarcası kasabalar ve şehirlerde yaşıyor. | TED | مئات الآلاف من الناس يعيشون في مخيمات مثل هذه. و آلاف الآلاف، بل الملايين، يعيشون في المدن والبلدات. |
| Geçmişime gelince, dünyanın en harika şehirlerinden birinde sevgi dolu ve yetenekli sanatçıların olduğu bir ailede büyüyecek kadar şanslıydım. | TED | كخلفية، لقد كنت محظوظاً كفاية لأكبر في عائلة من الفنانين الموهوبين و المحبوبين في واحدة من المدن الكبرى في العالم. |
| Ve şimdi taşıma araçları da olduğu için, onları tomruk ya da maden kamyonlarıyla sattıkları kasabalara taşıyorlar. | TED | و الآن حصلوا على وسائل النقل، إنهم ينقلونه على شاحنات قطع الأخشاب أو شاحنات المناجم إلى المدن حيث يبيعونه. |
| çünkü kasabaları daha güvenli ve çabuk toparlanabilen bir hale getiriyor. | TED | لأنها تجعل المدن أكثر أمنا وأكثر مرونة. |