| Erkekler de flört için onu kullandıklarında salak gibi görünmüyorlardı. | Open Subtitles | وبذلك لن أبدوا غبيّ عندما أستخدم إقتباساتهِ من أجل المغازلة. |
| flört ortamı zehirli olabiliyor. | TED | لذلك، بيئة العمل التي تعمها المغازلة من الممكن حقاً أن تكون سامة. |
| Radyonun eğlencesinde sarhoş olunca flört etmen dışında. | Open Subtitles | حَسناً، ماعدا ذلك الواحد المغازلة السكرانة في تراجعِ المحطةَ. |
| Ancak özellikle dalgıçkuşları için hediye alıp verme kur yapmanın sadece başlangıcıdır. | Open Subtitles | لكن بالنسبة للطيور الغواصة تحديداً فإن تبادل الهدايا هو فقط بداية المغازلة. |
| Tek yapmam gereken kur yapmak, ve oda senin için üzülüp suçsuz diyebilir. | Open Subtitles | لذا ما عليك فعله هو المغازلة وقد يشعر بالأسف تجاهك ويصوّت على البراءة |
| Baba ile biraz flört etmek isteyebilirsin ama kötü bir biçimde değil. | Open Subtitles | مع الوالد، عليك المغازلة قليلاً، لكن ليس بطريقة غير لائقة. |
| - flört etmek aldatmanın çirkin kuzenidir dostum. | Open Subtitles | المغازلة بنت عم النفاق يا صديقى وانا لست منافق |
| Ashby'ye iş atarken flört ederken, ona tatlı tatlı gülümserken sürtünürken, sıklıkla dokunurken senin de bundan hoşlandığını düşündüm. | Open Subtitles | ذلك الاسلوب الذى اتبعته مع آشبي المغازلة ، وتلك الابتسامة الصغيرة الحلوة نظاراتك نحوه ولمسه من حين لآخر |
| Almanca flört etmek güzel olmazdı gerçi. | Open Subtitles | اننى اعرف الكثير, غير المغازلة بالالمانية |
| Ne yazık ki, çalışanların kendisiyle flört etmemeleri konusunda tehdit edildiklerinden habersizdir. Selam, Ted. | Open Subtitles | لسوء الحظ, لم تلحظ أنه تم تهديد الموظفين من المغازلة |
| Tamam, tercih edilen bu flört sahte l tür. | Open Subtitles | حسناً ، لقد فضلت نوعاً ما المغازلة المخادعة عن هذا |
| - Bunların nedeni artık flört etmemen. | Open Subtitles | وكل ذلك بسبب أنّك لا تريد المغازلة بعد الآن، فما السبب يا ترى؟ |
| Mesele, öylece flört etmek değil insanların kendini iyi hissetmelerini sağlamak. | Open Subtitles | إنها ليست فقط المغازلة إنها القدرة على جعل الناس يشعرون بالرضا عن أنفسهم |
| Bütün o flört ve oyun haftalarından sonra sonunda şuna vardı- | Open Subtitles | هذا رومانسي للغاية. كل الأيام من المغازلة وممارسة الألاعيب أدت أخيراً إلى هذا |
| kur dansları için yaptıkları şuydu, birlikte gidiyorlar, ikisi, iki eş, ve su altında koşmaya başlıyorlar. | TED | وما يقومون به لرقصة المغازلة هو أنهما، يذهبان سوية، هما الاثنان، الرفيقان، ويبدءان بالجري تحت الماء. |
| Arsızca kur yapmamı isterdi. | Open Subtitles | المغازلة بكامل أجزائها الوقاحة والإخلاص. |
| 34 yaşındayım, bana kur yapmana gerek yok. | Open Subtitles | أنا فى الرابعة والثلاثين من عمرى ولا أحتاج إلى المغازلة |
| kur yapmaya çalışıyorsun, ama bunlara ihtiyacım yok. | Open Subtitles | وأنت تفعل هذا كنوع من المغازلة لكنني لا أحتاج الى كل ذلك |
| Afrika dokumacıkuşunun kur dansı için giydiği kostüm sülünlerinki kadar abartılı ve hantal olmayabilir. | Open Subtitles | يتم ارتداء البزة خصيصاً لرقص المغازلة من طائر السوط الأفريقي. قد لا تكون مفرطة وغير عملية تماماً كطيور التدرج. |
| Dava dosyasına bu flörtü koyayım mı? | Open Subtitles | هل أضع المغازلة في ملف القضية ؟ |
| İş yerinde flörte şahit olmak, kuralları bilmeme, ne olduğunu bilmeme ya da görmemeniz gereken bir şeyi görme hissi uyandırıyor. | TED | أن تشهد المغازلة في مكان العمل قد يولد شعورًا بجهل القواعد، لا تعلم ماذا يجري، أو ربما ترى شيئاً لا يجب أن تراه. |
| Gelmeden flörtleşmeye ısınmam gerek. | Open Subtitles | نعم. حسناً. انا سأعمل على لعبتي في المغازلة |
| Ve eğer kız da bunu kabul etmek istiyorsa gagaları yok etmek zorundadır. | Open Subtitles | وعندها إذا هي مهتمة بقبول المغازلة عليها بتدمير هذا الخشاش |
| Bebek bakıcısıyken yaptığım babalarla, annelerle flörtlerin bana gelmesinden endişelendim. | Open Subtitles | كنت قلقة من عاقبة... المغازلة مع الآباء و الأمهات عندما كنت مُربية... ستنقلب علي. |