| - Yaşıyor. Hiçbir şey kaynayan denizden zarar görmeden çıkamaz. Bu zarar görmeden çıktıysa o da çıkmıştır. | Open Subtitles | لا يمكن لشيء النجاة مِن البحر المغليّ طالما أنّها نجت، فقد نجا أيضاً |
| Hatırlarsan, kaynayan Denizde acımasızca bizi yarıda kesmişlerdi. Sana bunu verebilmek için... daha önce bir türlü fırsatım olmamıştı. | Open Subtitles | قوطعنا بشكلٍ فظّ عند البحر المغليّ ولمْ تسنح لي الفرصة لأعطيكِ هذا |
| kaynayan denizi önceden duymuştum ama dünya gözüyle görmek çok daha muhteşemmiş. | Open Subtitles | سمعتُ عن البحر المغليّ -لكنّه أكثر روعةً عن قرب |
| "Bak, üçü de aynı kaynamış suda kaynadı. "Havuç sert girdi ama yumuşamış olarak çıktı. | Open Subtitles | "انظري، مرّ الثلاثة بالماء المغليّ عينه، إذ دخلت الجزرة قوية وخرجت ليّنة" |
| Bu kadar yeter, teşekkürler, Olive. Kimse fazla kaynamış çayı sevmez. | Open Subtitles | هذا كافِ، شكراً لكِ يا (أوليف) لا أحد يُحب الشاي المغليّ كثيراً |
| kaynayan Deniz'den bahsetmiştin. | Open Subtitles | ذكرتَ ذلك المكان البحر المغليّ |
| Hadi gidelim. Kızıl Kraliçe. Cyrus'u kaynayan denize atan kişinin o olduğunu söylemiştin. | Open Subtitles | الملكة الحمراء، قلتِ أنّها هي التي رمَتْ (سايرس) في البحر المغليّ |