| En uzak ve tehlikeli yerlerden bazılarında tekrar ortaya çıkabilir ve oradan yayılabilir. | TED | فمن الممكن أن يعاود الظهور في الأماكن النائية والخطرة، ومن هناك، يمكن أن ينتشر. |
| Bir sonraki sene, Alaska'nın bu uzak bölgelerine geri dönmek zorunda kaldık. | TED | كان علينا أن نعود في السنة التالية، من البداية إلى أن نصل للمناطق النائية في ألاسكا. |
| Bir tahminde bulunduk. Tahmin, uzak bölgelerdeki okulların yeterli derecede iyi öğretmenleri olmadığıydı. | TED | قمنا بالتخمين. وكان التخمين أن المدارس في المناطق النائية ليس لديها معلمين أكفاء بما يكفي. |
| Bangladeş'in ücra bölgelerinde elektrik nadiren bulunur fakat ihtiyacımız yoktu. | TED | الكهرباء نادرة في المناطق النائية من بانجلادش لكننا لم نحتجها. |
| Nijerya'nın ücra bir köşesinde çalışan gezici sağlık ekibi hakkında bir şeyler okumuştum. | Open Subtitles | قرأت عن هذا الفريق الطبي الجوال الذي يعمل في المناطق النائية في نيجيريا |
| Birinci sını Outback rehberiyim. | Open Subtitles | دليل المناطق النائية الخبير من الدرجة الأولى. |
| Ama madem konuyu açtınız, evet, taşralı kadınları severim. | Open Subtitles | لكن بما أنك ذكرتيه، كان لدي طلبات نساء كثيرة عندما إلتقينا في المناطق النائية |
| Eğitim teknolojisi öncelikle uzak bölgelere ulaştırılmalı daha sonra diğer bölgelere. | TED | تكنلوجيا التعليم يجب أن تُقدّم الى المناطق النائية أولاً ولاحقاً للمناطق الأخرى. |
| Neredeyse iki yıl boyunca, bütün ülkeyi dolaştık ve uzak köyleri bile ziyaret ettik. | TED | لمدة سنتين تقريباً، جلنا كل البلد و زرنا حتى القرى النائية. |
| Çok uzak alanlarda bu kuraklıkların tropik ormanlara çok olumsuz etki ettiğini gördük. | TED | ما استطعنا ان نصل إليه ان في المناطق النائية جدا، كان للجفاف أثر سلبي كيبر على الغابابت الاستوائية. |
| Yine, örnek olarak uzak ülkelerdeki düşmanları vurmak için kullanılan dronlar bir araç olabilir. | TED | مرة أخرى، مثلًا، الاعتماد على الطائرات بدون طيّار لاستهداف الأعداء في البلدان النائية قد تكون أداة. |
| Dünyanın her yerinde bu uzak manzaraların ve kültürlerin fotoğraflarını çekmek, böyle harika yerleri gezmek gibi büyük bir ayrıcalığa sahiptim. | TED | حظيت بشرفٍ عظيمٍ للسفرلأماكن مدهشة، وتصوير المناظر الطبيعية البعيدة والثقافات النائية في كل أنحاء العالم |
| Yine de yeryüzündeki bizim fiziksel gerçekliğimiz o uzak, görünmez galaksilerle yakından bağlantılı. | TED | ومع ذلك، فان واقعنا هنا على كوكب الأرض متصل بحميمية مع تلك المجرات النائية وغير المرئية. |
| Dünyadaki okyanusların en uzak adalarında yaşarlar ve işte böyle görünür. | TED | فهم يبنون أعشاشهم في أكثر البلدان النائية من العالم، وهذا ما يبدو عليه الأمر. |
| uzak, kırsal alanlardaki hastaların kalplerini izlemek için kullanılabiliyor. | TED | يمكن استخدامه لمراقبة قلوب المرضى في المناطق الريفية النائية. |
| özellikle uzak bölgelerde, çok güneşin olduğu yerlede. | TED | خصوصا في المناطق النائية والشمس الطويلة |
| Yüksek zirveli dağları, bereketli vadileri, uzak manzaralarıyla güzel bir ülke. | TED | إنها بلد جميلة المناظر الطبيعية النائية مع الجبال عالية الذروة والوديان الخصبة. |
| Tıp hizmetinin olmadığı bu ücra bölgelerde klinik hizmeti veriyoruz. | TED | وكنا ندير عيادات في تلك المناطق النائية والتي كانت تفتقر للتغطية الصحية تماما |
| Temel olarak, üzerinde çalıştığımız durumlardan birisi, Hindistan'ın ücra yerlerindeki okullardı. | TED | في الأساس واحدة من السياقات التي درسنا كان المدارس في المناطق النائية في الهند .. |
| Yeni bir biyolojik silahın testleri Outback'de turistlerle dolu bir otobüste yapılmış. | Open Subtitles | اختبار تشغيل على الصيغه التجارية الجديدة للأسلحة البيولوجية على حافلة للسياح في المناطق النائية |
| Belki de taşralı basit bir kıza nazik davranıyordun. | Open Subtitles | مع الفتاة البسيطة من المنطقة النائية |
| Albayım, taşrada bir kısım saldırılar olmuş. | Open Subtitles | لقد كان هناك سلسلة من الهجمات على المناطق النائية أيّها القائد |