| Ancak Sin, cinayete teşvik suçlamalarından her seferinde beraat etti. | Open Subtitles | و كل مرة يتهم فيها بالتحريض على القتل يتم تبرئته |
| Kurbanlarının cesetlerini çıkarttırdı, ve her seferinde, müvekkili beraat etti. | Open Subtitles | قام بإستخراج جثث ضحاياه وفي كل مرة موكله يتم تبرئته |
| Jennifer Conover (Charlie Crews'ın eski eşi) Ve suçlamalardan beraat ettiğinde Siz nasıl hissettiniz? | Open Subtitles | وكيف شعرتي عندما علمتي بأنه ستتم تبرئته ؟ |
| O zamandan bu yana, bene hayatımı onun ismini temize çıkarmaya adadım. | Open Subtitles | منذُ ذلك الحين، لقد كرستُ حياتي إلى تبرئته |
| Ve adını temize çıkarabilecek tek kişi konuşmaya korkan bir hanım evladıdı velet. | Open Subtitles | وفقط شاهد واحد بإمكانه تبرئته وهو طفل جبان يخاف التقدم |
| Eldivenler sığmasın, suçlu bulunmasın. | Open Subtitles | طالما أنها ليست بمقاسه، يجب تبرئته. |
| 21 cinayet suçlamasından da aklandı ve hastalığı için düzgün tedavi görmesini sağlayacağız. | Open Subtitles | لقد تم تبرئته من جميع تهم القتل الـ21، ونحن سنعطيه العلاج المناسب لمرضه العقلي. |
| Burada olacağını umduğum oldu. Masum olduğu anlaşıldı. | Open Subtitles | ما أتمنى أن يحدث هنا تمت تبرئته |
| - Tecavüz davası varmış fakat geçen hafta beraat etmiş. | Open Subtitles | تمت تبرئته من تهم الاعتداء والاغتصاب الأسبوع الماضي |
| JPL'de ki işinden ayrıldıktan kısa bir süre sonra kazara adam öldürmek suçundan beraat etmiş. | Open Subtitles | لقد تركت مختبر دفع الصواريخ بعد فترة قصيرة من تبرئته من تهمة القتل بغير قصد |
| Eğer onu beraat ettirirseniz herkese şöyle deme hakkını vereceksiniz: | Open Subtitles | ولكن اذا تمت تبرئته من هذا انتم تعطون التصريح لكل شخص يقول |
| Aslında, tüm suçlamalardan beraat etti ve kulübü geri aldı. | Open Subtitles | في الواقع تمت تبرئته وأُعيد إلى النادي |
| beraat ederse, Horatio velayetini alacak galiba. | Open Subtitles | حسناً أعتقد إذا تمت تبرئته هوريشيو " سيحصل على حضانته " |
| beraat ettiğinde. | Open Subtitles | بعد أن تمت تبرئته من تهمة الابتزاز |
| Yani masumiyetini ispatlamamızı isteyen adam onu temize çıkaracak tek adamı öldürdü. | Open Subtitles | إذا فالرجل الذي طلب منا إثبات برائته... قتل الرجل الذي يستطيع تبرئته. |
| Herhangi bir katılımdan temize çıkmadı ama bölge savcısı bir suçlama getirmiyor. | Open Subtitles | لم يقع تبرئته من أيّ تورّط لكنّ مدّعي المقاطعة العام لن يوجّه أيّ تهم |
| Adam üç kez soruşturuldu ve temize çıktı. | Open Subtitles | بعيداً عن هذا، تم التحقيق مع الرجل 3 مرات وتمت تبرئته في الثلاث مرات وفي واشنطن ... |
| Hayır... ama... eminim temize çıkacaktır. | Open Subtitles | لا ولكن أنا متأكدة أنه سيتم تبرئته |
| Onu temize çıkaracak yeni bir kanıtımız var. | Open Subtitles | يوجد دليل جديد قد يستطيع تبرئته. |
| Eldivenler sığmasın, suçlu bulunmasın. | Open Subtitles | طالما أنها ليست بمقاسه، يجب تبرئته. |
| Sizin dava jüri kararıyla sonuçlandı ve kendisi tamamen aklandı. | Open Subtitles | أحيلت القضية على طول الطريق لجنة التحكيم. تمت تبرئته. |
| Burada olacağını umduğum oldu. Masum olduğu anlaşıldı. | Open Subtitles | ما أتمنى أن يحدث هنا تمت تبرئته |