| Tamam şöyle diyelim, yargıç parkta meyve suyuyla oturuyor, ve, ve birisi tıpkısının aynısı ama zehir dolu bir bardakla yanına geliyor... | Open Subtitles | حسناً، فلنقل إن القاضي كان جالساً في الحديقة مع عصير البرتقال الخاص به، ثم أتى شخص ما حاملاً كأساً شبيهاً مليئاً بالسمّ |
| Beni rahatlatan tek şey ben evde oturmuş tavana bakıp.. | Open Subtitles | وبصراحة، عزائي الوحيد حين أكون جالساً بالبيت أحدّق في السقف |
| 1D'de oturuyordum. Hosteslerle konuşabilen tek kişi bendim. | TED | كنت جالساً في 1ـ د. لقد كنت الشخص الوحيد الذي يمكن التحدث إلى المضيفين. |
| Onları bir filmde görmüştüm ve babam genç bir kızıl kafayla oturuyordu. | Open Subtitles | أوقعت بهم بفيلم ذات مره وكان جالساً مع شابه ذات شعر أحمر |
| İçtiğim içki şişelerinin arasında otururken nihayet aklıma bir fikir geldi. | Open Subtitles | حينها، و بينما كنت جالساً بين القناني التي أفرغتها أخيراً وجدتها |
| Ben de koca günü burada oturarak heba etmek istemem. | Open Subtitles | أنا لا أريد إمضاء طوال النهار جالساً هنا، أيضا. |
| Dünyanın en büyük sanatçılarından birisi masamızda oturuyor. | Open Subtitles | ها هنا لدينا أحد الرسامين العظماء جالساً على المائدة |
| Ben de bu sırada orada oturuyor, piyanoda bir şeyler çalıyor, onları izliyordum. | Open Subtitles | كنت وقتها جالساً أحاول العزف على البيانو بينما أنا أشاهدهما |
| Eğer siz, bu talihsiz olayla doğrudan ilgili olmasaydınız evinizde durumdan habersiz oturuyor olacaktınız. | Open Subtitles | لو لم تكن متورطاً بشكل شخصي في هذا الحادث الأليم لكنت جالساً الآن في بيتك، راضياً، ولا تعي تقريباً بكل ما يجري هنا |
| Ve bu arada D.C.'ye varana kadar kucağınızda oturmuş olacağım. | Open Subtitles | وبالوقت الذي نصل فيه إلى العاصمة سأكون جالساً في حضنك |
| Ben de burada oturmuş oğluma, annesinin öldüğünü söylemenin bir yolunu düşünüyordum. | Open Subtitles | أتعلمين، كنت جالساً هنا أفكر في طريقة ما لأخبر إبني بموت أمه |
| Şu an ızgaranın önüne oturmuş bir adamın "soğan yanardağı"* yapmasını izliyor olacaktım. | Open Subtitles | كان من الممكن أن أكون جالساً بجانب الشواية أشاهد شخصاً يقوم بشيّ البصل |
| diye de eklemişti. Eşim ve ben zorlu konuşmalar için oturduğumuz yerleri değiştirdik çünkü ben daha yüksekte 'güç bende' pozisyonunda oturuyordum. | TED | في الحقيقة قمنا أنا وزوجتي بتغيير مكان إجراء المحادثات الصعبة لأني كنت جالساً أعلاه في موقف السلطة. |
| Önceki gün şurada oturuyordum. Çok etkili bir görselle bitirmem gerekiyordu. | TED | كنت جالساً ذلك اليوم وكان لا بد لي من إتهاء كلامي بصورة قوية. |
| Annem beni Brooklyn'e götürdü ve ihtiyar Doktor Solomon oradaydı masasında oturuyordu. | Open Subtitles | أخذتني أمي إلى بروكلين إلى الطبيب سولومون الذي كان جالساً خلف مكتبه |
| Görünüşe göre bankın üst kısmında oturuyordu. Göğsünden vuruldu. Arkaya düştü. | Open Subtitles | أتوقع أنّه كان جالساً على المعقد، تلقى رصاصة بالصدر، ووقع هنا. |
| Rıhtımda otururken bir gün bir vatozun, ayağının altında yüzdüğünü görüyor. | TED | كان جالساً أمام حوض السفن يوماً ما ورأى سمكة اسيتغراي تطوف تحت قدميه. |
| Hey, 8 saatimi avukatın biri bana katil derken plastik bir sandalyede oturarak geçirdim. | Open Subtitles | مرحباً , لقد قضيت ثمان ساعات جالساً في كرسي بلاستيكي بينما مطارد سيارةِ إسعاف دَعاني بـ قاتل |
| Avrupa Birliği'nden meslektaşlarımla oturuyorum. | TED | كنت جالساً مع نظرائي في الاتحاد الأوروبي |
| Döndüğünden beri kanepede oturuyorsun. | Open Subtitles | لازلت جالساً على الأريكة منذ أن عدت من المشفى |
| O yüzden süt şişesinin nasıl kafaya dikildiği ya da komşu kadının ne zamanlar banyo yaptığı konusunda fikre ihtiyacımız olana kadar otur oturduğun yerde. | Open Subtitles | لذلك, فقط ابقَ جالساً حتى نحتاج رأي مطّلع عن شرب الحليب مباشرةً من الابريق أو في أي وقت تأخذ السيدة جارتنا حمامها |
| Bell'in etrafında öğrencilerle poliklinikte oturduğunu bir yandan da hastaların acil servise geldiğini, kayıt olduğunu ve içeriye alındığını düşünün. | TED | فتخيلوا بيل جالساً في العيادة الخارجية, والطلاب ملتفون من حوله, والمرضى يسجلون في غرفة الطوارئ وقد سجلوهم وأتوا بهم. |
| Geleceğimden kimsenin haberi yoktu. Sanırım, limanda oturan Idaho'dan bir çocuk hakkında ki söylenti duyuldu, çünkü, aniden mavilikler içinden..." | Open Subtitles | لا احد لديه علم بقدومي و مرة اخرى ,وجدت نفسي جالساً على الرصيف |
| Koca aptal öylece oturur. Bir de akıllı geçinir. | Open Subtitles | . الأحمق الكبير ظل جالساً . من المفترض أن يكون هذا الشخص ذكياً |
| Havayı suyu bırak da, bu sabah niye sokakta oturuyordun, onu söyle. | Open Subtitles | لنفترض أنك أخبرتني لماذا كنت جالساً في الشارع صباح هذا اليوم. |
| Kurşunun, duvarda saplandığı yerin yüksekliğine bakılırsa Alex silahı kafasına doğrulttuğunda masada oturuyormuş. | Open Subtitles | الرصاصة في الجدار. أليكس كان جالساً على الطاولة عندما وضع مسدّسه على رأسه. |
| Joe çelik masada karşıma oturdu ve boş bir ifade ile beni karşıladı. | TED | كان جو جالساً على طاولة مصنوعة من الفولاذ واستقبلني بتعبير الوجه اللامبالي |