| akne ve kilo almaya sebep olan gün ışığı eksiliğine bağlı depresyon. | Open Subtitles | الاكنتئاب نتيجة نقص ضوء الشمس يتسبب في حب الشباب وزيادة في الوزن |
| Küçükken, kötü bir akne sorunu yaşamıştım. | Open Subtitles | كان لدي مشكلة من حب الشباب عندنا كنت طفلاً |
| sivilce, kürtaj, alkolizm, anorexia... | Open Subtitles | حب الشباب ، الاجهاض ، الادمان على الكحول فقدان الشهيه |
| Aktör olarak, doğruyu söylemek benim görevim, insanlığa bir ayna tutmak ve sivilce ilacı satmak. | Open Subtitles | بصفتي ممثل، إنه لمن واجبي قول الحقيقة، أكون مرآة الإنسان، وبيع مرهم إزالة حب الشباب |
| Önünde kocaman bir hayat var. Ve sivilceler, erken boşalmalar. | Open Subtitles | حب الشباب و القذف الغير كامل سمعت هذا من قبل |
| Anneannemin çok ziyaretçisi olurdu; yüzlerinde ağır sivilceleri veya ellerinde siğilleri olan kişiler. | TED | الكثير من الأشخاص كانوا يترددون على جدتي ممن يعلو حب الشباب الحاد وجوههم أو تنتشرالثآليل على أيديهم |
| Gelecek nesillerin kötü akne kremi seçmelerini önlemek gerek. | Open Subtitles | لإنقاذ الجيل القادم من اتخاذ قرارات خاطئة بشأن كريم حب الشباب |
| Büyüme hormonu, akne tedavisi için kullanılan geniş kapsamlı antibiyotik ve terlemeyi kontrol eden kimyevi bir karışım. | Open Subtitles | هرمون نمو المضادات الحيوية واسعة الطيف المستخدمة لعلاج حب الشباب و مزيج كيميائي للتحكم بعملية التعرق |
| Yasadışı ihracat yaparak gergedan boynuzu veya kaplan kemiği satın alıp akne ve iktidarsızlık gibi ölümcül dertlere deva olmak. | Open Subtitles | إستيراد بشكل غير قانوني لقرن خرتيت أو عظم نمر لعلاج حالات مميتة مثل حب الشباب والعجز الجنسي |
| Yani elimizde oldukça etkili olan diyet hapları ve akne tedavisi var. | Open Subtitles | إذاً، لدينا حبوب حمّية شديدة. لدينا دواء حب الشباب. |
| Falklands savaşı ve akne savaşı arasında olacak, dokuzuncu kısım. | Open Subtitles | بين حرب جزر الفوكلاند ومعركتكِ مع حب الشباب في الصف التاسع. |
| Bunun anlamı, diş kurbanımıza ait değil ve tetracycline, kronik akne tedavisinde kullanılır. | Open Subtitles | مما يعني أن السن ما كانت لتكون من ضحيتنا بما رباعي السيلين يستعمل لعلاج حب الشباب المزمن |
| Bizi o bantla kandıramazsın. sivilce olduğunu biliyoruz. | Open Subtitles | لايمكنك خداعنا بهذه الضمادة كلنا نعرف أنك تغطين حب الشباب |
| kullanılmış pamuklar kirli sivilce mendili. | Open Subtitles | ومسحات القطن المستخدمة وعلبة مسحوق حب الشباب المنتهية. |
| sivilce de çıkarabiliyor ki bana sorarsanız bu da doğum kontrol hapı olarak etkisini yükseltiyor. | Open Subtitles | بالرغم من هذا قد يسبب حب الشباب ، ولو سألتني فهو نوعاً ما يزيد من فعاليته في منع الحمل |
| Ve sivilceler, erken boşalmalar. | Open Subtitles | حب الشباب و القذف الغير كامل سمعت هذا من قبل |
| Yaşlı olduğunu biliyorum ama yüzündeki sivilceler için tek seferde kesin sonuç veren bir çözümüm var. | Open Subtitles | أنا واثقة أنها أكبر عمراً لكني سأحظى برأي أفضل عندما يختفي حب الشباب من وجهها |
| 3. derece yakılmalar sivilceleri engeller diye... | Open Subtitles | حسنا حروق من الدرجه الثالثه تمنع ظهور حب الشباب |
| Yan etkileri: Korkuya uykusuzluğa, sivilceye ve ateşe neden olabilir. | Open Subtitles | الأثار الجانبية ربما تتضمن ، القلق ، اليقظة حب الشباب ، إلتهاب القولون التقرحي |
| Sırtı sivilceli önü sivilceli ve yanları da sivilceli. | Open Subtitles | إضافةً إلى حب الشباب الخلفي لديها حب شباب في الجوانب والأمام أيضاً |
| Sivilcelerim için Proactiv kullandım. | Open Subtitles | ذهب إلى برواكتيف بسبب حب الشباب |
| Gördüğünüz gibi, genç aşıklar. | Open Subtitles | ها قد رأيتم حب الشباب منتهى الوعود, منتهى الأمل... |
| Ünlü makyajla kapatılmış sivilcesi. | Open Subtitles | يضع أشهر أنواع مستحضرات التجميل لتغطية حب الشباب |