| orta yolu bulabileceğimize eminim. | Open Subtitles | الآن ، أنا متأكد من أنّه بإمكاننا إيجاد حل وسط |
| orta yolu bulmaya çalıştım. | Open Subtitles | أنا أعني , لقد حاولتُ الوصول إلى حل وسط معها |
| Anlıyorum, ama bu katlanmak zorunda olduğum bir taviz... ve oyunun oynanmasını istiyorsam, bununla yaşamanın bir yolunu bulmalıyım. | Open Subtitles | أفهم ذلك و لكنه حل وسط يجب أن أتعايش معه و إذا أردت أن أنفذ المسرحية يجب أن أجد السبيل لذلك |
| Onu korumak için kutsal saydığım ilkelerden taviz verecek değilim. | Open Subtitles | أنا لن أتوصل إلى حل وسط المبادئ الاساسية للتفاني بلادي من أجل المحافظة عليه |
| En sonunda, uzlaşmak zorunda kaldım. | Open Subtitles | في النهاية, تم إجباري على حل وسط. |
| Sonra biraz tedirgin göründü ve beni uzlaşmaya çağırdı. | TED | بعد ذلك، بدا مضطربا بعض الشيء و طلب آن نتوصل إلى حل وسط |
| Ondan kalmasını istemedim. Bu bir anlaşma değildi. | Open Subtitles | لم أطلب منه البقاء قط، لم يكن ذلك حل وسط |
| Beyler, lütfen. Belki ben bir uzlaşma yolu önerebilirim. | Open Subtitles | أيها السادة من فضلكم، ربما يمكنني تقديم حل وسط. |
| Bunun bir orta yolu yok mu? | Open Subtitles | ألا يوجد حل وسط |
| Sizinle orta yolu bulalım. | Open Subtitles | سأعرض عليك حل وسط |
| Bebeğim, orta yolu bulabileceğimizi biliyorum. | Open Subtitles | -عزيزتي أعلم أنه بوسعنا إيجاد حل وسط |
| Yarım yamalak işler yapmam. taviz vermem. | Open Subtitles | و أتوصل إلى حل وسط أو أقوم بتسوية الأمور |
| Ama kuralları çiğneyenlere taviz veremeyiz. | Open Subtitles | ولكن أولئك الذين يخرقوا القوانين لا يمكن وجود حل وسط |
| - Sen pek taviz veriyormuş gibi görünmüyorsun. | Open Subtitles | - لايوجد لديك حل وسط - هل تعتقد هنالك آخر ؟ |
| taviz verecek bir hali yoktu, efendim. | Open Subtitles | لم يكن هناك حل وسط يرضي الطرفين سيدي |
| Hiç işin ortasını bulmak yok. Hiç uzlaşmak yok. | Open Subtitles | ليس هناك من أخذ وعطى وليس من حل وسط |
| Savaştan önce uzlaşmak için çaba gösterilmelidir. | Open Subtitles | على المرء أن يحاول حل وسط قبل القتال |
| İki ülkenin de görünüşünü kurtaracak bir uzlaşmaya vardık. | Open Subtitles | توصلنا إلى حل وسط يحفظ ماء الوجه لكلا الدولتين |
| Ama baban değişime direnç gösteriyor. uzlaşmaya bile yanaşmıyor. | Open Subtitles | لكن والدكِ عاجز عن التغيير أو حتى الوصول إلى حل وسط |
| O, Büyük Arabulucuydu. Bu güzel bir anlaşma. | Open Subtitles | كان متنازل عظيم وهذا حل وسط جيد |
| Ama baksana, karmaşık plan "A" daha mutluluk verici bir anlaşma gibi. | Open Subtitles | جوليان الدراما ماما مرة واحدة وإلى الأبد. ولكن، مهلا، معقدة خطة "A" يبدو وكأنه حل وسط سعيدة. |
| Ve Calles, kendisi artık görüyor ki, kilise ile bir uzlaşma yolu bulmak daha iyi olacak. | Open Subtitles | يرى كاليس بنفسه الآن وقال انه على استعداد لإيجاد حل وسط مع الكنيسة |
| Oturup sorunu halledelim ve bir uzlaşma yolu bulalım. | Open Subtitles | لنجلس جميعا ونجد حل وسط |