| Bu o, Hatch! Gri şapkalı adam! Sosisli standındaki. | Open Subtitles | ذلك هو هاتش, الرجل ذو القبعة الرمادية من منصة بيع الهوت دوغ |
| Yakın mesafeden kafasına sıkıldı. İşte bu durum ona inanmamı sağlıyor. | Open Subtitles | أطلقوا عليه النار من مسافة قريبة ذلك هو ما يجعلني أصدقه |
| Bence bunu yapanlar Eloise Kurtz'e bu iğneyi veren insanlardı. | Open Subtitles | وأعتقد من فعل ذلك هو الذى أعطى ألويس هذا الدبوس. |
| Tam da bu yüzden yatırım yapmadan önceki ilk büyük değişim eğitim sisteminin sonuç getirmesini sağlamak. | TED | ذلك هو السبب في أن التحوّل الأكبر الأول قبل الإنفاق هو جعل النظام التعليمي يحقق النتائج. |
| bunun anlamı ise sağlıklı ve eğitimli daha fazla insan istiyoruz. | TED | وما يعنيه ذلك هو أننا نريد مزيد من الناس الأصحاء والمتعلمين. |
| Birisine bağlılık sözü vermeni sağlayacak tek sebep bu mu? | Open Subtitles | هل ذلك هو السبب الوحيد الذي ترغب به لكي تلتزم؟ |
| Kayalarda gizli karbonu atmosfere geri döndürmenin anahtarı işte budur. | Open Subtitles | ذلك هو المفتاح لتدوير الكربون المحتجز في الصخور إلى الجو. |
| Ve ben de "İşte o budur; bu kalsiyum karbonat." | TED | وقلت، ذلك هو هذا المحار، هذه كربونات كالسيوم. |
| (Bu o adam işte.) (Ne yapıyor ki burada? | Open Subtitles | ذلك هو الشرطي الذي لديه الطفلة ماذا يفعل هنا؟ |
| Tanrım, Bu o mu? Obscurio şeyi mi? | Open Subtitles | بحق المسيح، هل ذلك هو ما يدعى بالأبسكيوريال؟ |
| - Evet, Bu o. Sorsana hiç gösterilerimden birine gelmiş mi? | Open Subtitles | ـ أجل، ذلك هو ـ إسئليه إذا كان حضر أياً من عروضي |
| İşte bu über süper kötü gay yaşam tarzı. | TED | ذلك هو أسلوب حياة مثليي الجنس الشيطاني الماكر. |
| İşte bu yüzdendir ki, sanıyorum, kıskançlık bizleri sadece şiddet içeren ya da yasadışı şeyler yapmaya kışkırtmıyor. | TED | و أظنّ أنّ ذلك هو ما يجعل الغيرة تحسنا على القيام بأفعال عدوانيّة أو غير قانونيّة. |
| işte bu büyük pazar. İnekleri - asosyalleri ve Tanrı korusun; haylazları görmezden gelirlerdi. | TED | ذلك هو السوق الكبير. سيتجاهلون الهواة، ولا سمح الله .. المتقاعسون أيضاً |
| Ve bunu yapmasının tek nedeni beni bir şeylerden korumak istemesi. | Open Subtitles | والسبب الوحيد الذي جعله يفعل ذلك هو لحمايتي من شئ ما |
| Ormandaki kızı da bu silahla mı öldürdün? | Open Subtitles | أليس ذلك هو المسدس الذى قتلت به الفتاة فى الغابة ؟ |
| bunun sebebi tarihsel kayıtların büyük bir hızla dijital ortama geçiyor olması. | TED | والسبب في ذلك هو أن السجل التاريخي يتم تحويله رقمياً بسرعة كبيرة. |
| Senin bu sabah karşılaştığın iblis bu mu? | Open Subtitles | هل ذلك هو الشيطان الذى واجهته هذا الصباح؟ |
| Bir yetişkinle beraber olmakla bir okul çocuğunu eğlendirmek arasındaki fark budur. | Open Subtitles | ذلك هو الأختلاف بين أكون مع رجل بالغ والمحاولة لتسلية فتى مدرسة |
| Güneşi gören ve zamanı söyleyen keçi işte o. | Open Subtitles | ذلك هو العنز الذي يواجهه الشمس ويخبرنا بالوقت |
| Bu benim annem. bunu biliyorum çünkü bunu bebekliğimden beri yanımda taşıyorum. | Open Subtitles | هذه أمي، وسبب معرفتي ذلك هو لأنّي أملك هذه منذ كنت طفلة. |
| Ama yatabilirsin. Aradaki fark bu işte. | Open Subtitles | أترين, لكنه يمكنكِ ممارسة الجنس, ذلك هو الفرق. |
| Geldiğin tarafta mavi bir bina var. orası misafirperverlik merkezi. | Open Subtitles | ثمّة مبنى أزرق من حيث دخلتَ، ذلك هو مركز الاستضافة. |
| Çoğu öyle, ya da B.B. 'nin yolunda ya da ölü. | Open Subtitles | معظمهم أو قادتهم ذلك هو الطريق, مثل بي بي أو ميت |
| - Marni'nin yapmaya çalıştıgı şey de bu degil mi? | Open Subtitles | ألم يكن ذلك هو ما كانت مارني تحاول القيام به؟ |
| - Fiyatı bu. - Bu fiyattan para kazanamayız. | Open Subtitles | ـ ذلك هو السعرُ ـ لا نَستطيعُ جَمْع كل هذا المبلغ |
| Bu konuda hiçbir şey yapılmayışının sebebi bu olabilir mi? | TED | هل ذلك هو السبب في عدم فعل شيء حيال الأمر؟ |