"سببٌ" - Traduction Arabe en Turc

• nedeni
• sebebi
• sebep
• bir neden
• sebebiniz
• sebeplerim
• sebebin
• sebebim
• nedenim
• nedenin

Bir süre daha bu vakayla ilgilenmemin bir nedeni var ama sana söyleyemem.
ثمّة سببٌ لتمسّكي بهذه الحالة مزيداً من الوقت ولكنّني لا أستطيعُ إخبارك به

Tanık korumada olmanın bir nedeni var.
هُناكَ سببٌ لوُجودِكَ في وَحدَة الحِماية

Biriyle yatmanın tek bir sebebi vardır o da aşktır.
فهناكَ سببٌ وحيد فقط للنوم مع أحدٍ ما وهو الحب

Ne de olsa, bana zarar gelmesini istemesi için bir sebebi yok.
على كل حال، ليس لديها سببٌ لكي تتمنى لي اي ضرر

Bunun iyi bir sebep olduğunu sanmıyorum Eddie.
تعرف, في هذه الحالة, لست متأكداً بأن هذا سببٌ كافٍ.

Harcadığı her nefesin bir nedeni vardır. Her şeyi hesaplar.
لديها سببٌ لكلّ نفَسٍ تتنفّسه فكلّ شيءٍ محسوب

Çekim yapmaya. Baş kameraman benim. Bunun bir nedeni var.
سأصوّر ما يحدث، إنّه واجب المُصوّر، ثمّة سببٌ لما بدر توّاً.

İnsanların onlar hakkında bir şey yazmamasının bir nedeni var. Yazmaya değecek bir şey yapmıyorlar.
هُناك سببٌ أنكم أيها الناس لم تكتبوا عنهم إنهم لم يفعلوا شيئاً يستحق الكتابةً بشأنه

Burada olmasının başka bir nedeni olmalıydı.
ينبغي أن يكون هُناك سببٌ آخرٌ لوجوده هُنا.

Eski 2. seviye teknolojisini raftan çıkartmak için geçerli bir sebebi olsa iyi olur.
مِن الأفضل أن يكون لديه سببٌ وجيهٌ لإخراج تقنيّةٍ مِن المستوى الثاني.

İnsanın yaşaması için bir sebebi yoksa, yaşayamaz mı demek?
إذا لم يكن للمرء سببٌ في الحياة، هل هذا يعني أنه لا يستطيع العيش؟

İsterim,hayatım ama bu kadar güçlü bir şeye dokunamamamın bir sebebi var.
كنتُ لأفعل يا عزيزتي لكنْ ثمّة سببٌ لبقاء شيءٍ بهذه القوّة دون أنْ يُمسّ

Kardeşimin ehliyet almamasının başka sebebi de görme yetisinin iyi olmamasıydı.
نظرُ أخي ليس جيداً و هذا سببٌ يدفعه لتجنب القيادة

O gün ormanda neler olduğunu hatırlayamamanın bir sebebi var.
هُنالك سببٌ لعدم قدرتكِ على تذكّر ما حدث لكِ ذلك اليوم في الغابة.

İnsanların noeli beklemeleri için bir tek sebep yoktur.
هـنالك سببٌ ما يجعـل الناس لاينـتظرون عيد الميـلاد

Ama burayı önemli yapan başka bir sebep var.
إلا أن هناك سببٌ آخر في كون هذا المكان هاّم.

Bu boku uzatmak için ortada hiçbir sebep yok.
لا يوجد سببٌ حقاً لكي تستمر هذه السخافة مدّة أطول.

Bu yaşaman için daha büyük bir neden, hatırladın mı? Savaşmak için, hatırladın mı?
و هذا سببٌ إضافي لبقائكَ حياً، أتذكُر، لتُقاتِل، أتذكُر؟

Takip edildiğinizi düşünmek için sebebiniz var mı?
هل لديك سببٌ يدعوك إلى الاعتقاد أنّك تحت المراقبة؟

Müdür Reynolds ile uygunsuz bir ilişkisi olduğuna inanmak için geçerli sebeplerim var.
لديّ سببٌ يجعلني أظنّها متورّطةً في علاقةٍ غير لائقة مع المدير (رينولدز)

Senin dönmek için daha iyi bir sebebin varsa söyle de duyalım.
لذا إن كان لديك سببٌ أفضل للعودة فلنسمعه يا رجل

Ben kontrolden çıktığım zaman bir sebebim vardı.
لكن على الأقل، عندما كنت أعبث، كان لديَ سببٌ.

Sana değil de ona inanmak için bir sürü nedenim var, bu yüzden sana bir şey söyleyeceğim.
حسناً، لدي سببٌ لتصديقِه أكثَرَ مِنك لِذا سأُخبركَ شيئاً

Bir nedenin yok. Bu yüzden her kavgayı kaybediyorsun.
أنت ليس لديك سببٌ لذلك لذلك يركل مؤخرتك دائماً