| Yaşadıkları şey huzurlu değil, aksine tüm zerrelerine işleyen bir şeydir. | Open Subtitles | لم يكن تجربة سلمية لطيفة لكنه شيء مرهق للاعصاب وكل الاعضاء |
| Steve Pinker bize aslında insan tarihinin en huzurlu döneminde yaşadığımızı gösterdi. | TED | قد أكد لنا ستيف بنكر بأننا في الحقيقة نعيش في الوقت الأكثر سلمية في تاريخ البشرية. |
| Yasayı protesto etmek için barış içinde caddelerde ilerledi. | TED | وقاموا بمسيرة سلمية للاحتجاج على القانون. |
| Ve böylece isyancılarla barış görüşmelerini başlattım. | TED | وبذلك، بدأت في محادثات سلمية مع المتمردين. |
| Fakat işe huzur içerisinde gideyim derken her günüm bir kabusa dönüşüyor. | TED | ولكن بدلا من رحلة سلمية للعمل, يبدأ كل يوم بـالخوف. |
| Umut dolu yerel liderlik vasıtasıyla, bunun olmasını durdurmak için barışçıl bir direniş kampanyası başlattılar. | TED | من خلال القيادة المحلية الملهمة، شنوا حملة مقاومة سلمية لوقف ذلك. |
| Sevdiğiniz savaştaysa, barışsever olamazsınız değil mi, bayan? | Open Subtitles | , انت ِ لن تكوني سلمية إذا حبيبك ِ كان في الحرب إليس كذلك , ياآنسة ؟ |
| Komünistin biri, huzurlu ve demokratik şekilde seçilmiş hükümeti yok etmek için planlar kurmaktadır. | Open Subtitles | مؤامرة شيوعية لإزالة حكومة, سلمية منتخبة ديموقراطياً. |
| Komünistin biri, huzurlu ve demokratik şekilde seçilmiş hükümeti yok etmek için planlar kurmaktadır. | Open Subtitles | مؤامرة شيوعية لإزالة حكومة, سلمية منتخبة ديموقراطياً. |
| Her şey Bay Moray'in The Paradise'ı huzurlu bir şekilde genişletebilmesi için. | Open Subtitles | كل مافي الأمر هو تمكين السيد موراي من أجل توسيع الفردوس بطريقة سلمية |
| Kim olursa olsun komşularımızla huzurlu bir şekilde ticaret yapmak isteriz. | Open Subtitles | جميعنا يريد تجارة سلمية مع جيراننا أياً كانوا. |
| Yalnız bir yolcu olarak bu huzurlu bir grup insandan ne istiyorsun? | Open Subtitles | ماذا يمكننا أن نفعل لك؟ مجموعة سلمية واحدة من البشر تسافر طويلاً؟ |
| Yalnız bir yolcu olarak bu huzurlu bir grup insandan ne istiyorsun? | Open Subtitles | ماذا يمكننا أن نفعل لك؟ مجموعة سلمية واحدة من البشر تسافر طويلاً؟ |
| O sırada 17 yaşındaydım ve barış gösterisine katılmıştım. | TED | كنت في السابعة عشر من عمري أشارك في مسيرة سلمية |
| Şimdi onlarla barış içinde yaşamanın yolunu bulma vakti, | Open Subtitles | لقد حان الوقت لكى نجد وسيلة سلمية للعيش مع الذين تسميهم برابرة |
| Görevinin barış mı yoksa intikam mı olduğuna bağlı. | Open Subtitles | ذلك يعتمد على طبيعة مهمتك سلمية أو من أجل الانتقام |
| Yalnızca barışçıl amaçlarımız olduğunu ve tek istediğimizin barış içinde yaşamak olduğunu bildiklerini sanıyorduk. | Open Subtitles | كنا ننعتقد أن الأمريكيين ،يدركون سلمية أهدافنا وأن كل ما أردناه هو أن نعيش في سلام |
| Silahlarını bırakmaları ve Batı ile barış anlaşması yapmalarını tavsiye edecek. | Open Subtitles | سوف يقوم بحثّهم على نزع أسلحتهم وعلى الإشتراك فى مفاوضات سلمية مع الغرب |
| Son anların katlanılamaz da olabilir huzur dolu da olabilir, seçim senin. | Open Subtitles | الثواني الاخيره قد تكون سلمية أو لا تطاق القرار لك |
| Bu kadar kalabalık bir şehre göre çok huzur verici. | Open Subtitles | بالنسبة لهذه المدينة المزدحمة هذا، من المؤكد أنها سلمية. |
| 100,000 kişilik barışçıl bir yürüyüştesiniz ve bir gerizekalı veya bir provakatör etrafa taş atıyor, | TED | لديك 100,000 شخص في مسيرة سلمية ، ويقوم أحد مثيرى الشغب أو المغفلين برمي الحجارة، |
| barışçıl bir gösteriydi. | Open Subtitles | لقد كانت مظاهرة سلمية لم يكن هناك سبب للبقاء |
| Bize hizmet için, güvenlikleri için para ödüyorlar ve senin barışsever tavrın onları dışarıdakilerden korumayacak. | Open Subtitles | إنهم يدفعون مقابل خدمة ويدفعون مقابل سلامتنا، وأنت لديك مُعتقدات سلمية ولن تحميهم مما موجود هناك .. |
| Yerel liderlikten ilham alarak, şiddet içermeyen bir kampanya ile bunu durdurmak istediler. | TED | وبإلهام من القيادة المحلية، أطلقوا حملة مقاومة سلمية لإيقاف هذا الأمر. |