| Senin sorgundan sağ çıkıp yüzünde bir gülümseme olmasının hiçbir yolu yok. | Open Subtitles | من المحال تمكنه من الصمود أمام استجوابك والخروج بتلك الابتسامة على وجهه |
| Yine de buradan başı dik şekilde ve yüzünde bir gülümsemeyle çıkıyor. | Open Subtitles | إنه يخرج من هنا، برأس مرتفع وابتسامة على وجهه |
| Derler ki kör bir adam önündeki engelleri, yüzüne etkiyen hava basıncından algılayabilirmiş. | Open Subtitles | ..يقولون أن الرجل الأعمى يُحسّ بالعوائق التي تواجهه من ضغط الهواء على وجهه |
| yüzüne bir yastık bastırıp ölene kadar tutmadan önce mi? | Open Subtitles | قبل ان تضع الوسادة على وجهه وتخنقه بها حتى لموت؟ |
| Hulk bize bakıyor şu anda, suratını ekşitmiş biraz. | TED | فهو كما ترون يحدق ولديه تكشيرة على وجهه |
| Kendini koruma yarası yok. Sizce Yüzünü korumak için ellerini kaldırmış olması gerekmez miydi? | Open Subtitles | لا توجد لجروح للدفاع عن النفس ، ألا تعتقد أنّه كان يجب أن يضع يديه على وجهه للحماية |
| Ve bir herif daha bana asılmaya kalkarsa Suratına yumruğu patlatacağım. | Open Subtitles | وإذا حاول رجل آخر في هذا المكان التحرش بيّ، سوف أضربه على وجهه |
| Biraz melankolik sanki Yüzünden okunuyor ki bu çok ilginç. | Open Subtitles | ولكن تعبير الكأبه على وجهه , يا عزيزتى مثيرجداً. |
| "Uzun, kabarık saçları, parlayan kırmızı gözleri vardı... ve köpeğimsi suratından kan akıyordu." | Open Subtitles | شعر كثيف منقوش، عينان حمراوين لامعتين. ودم يسيل على وجهه الشبيه بوجه الكلب. |
| Garip olan da, yüzünde bir gülümseme olmasıydı. | Open Subtitles | الشئ الغريب انه كانت هناك ابتسامة على وجهه |
| Yaklaşık bir saat sonra, çocuk yüzünde bir gülümsemeyle ölüyor. | Open Subtitles | حوالي ساعة أو نحو ذلك في وقت لاحق أنه مات مع ابتسامة على وجهه |
| Mekandaki en seksi çocuğu seçer onu eve getirir, ağza alınmayacak şeyler yapar sonra yüzünde bir gülümseme ve poposunda diş izleriyle kaldırımın kenarına atardın, değil mi? | Open Subtitles | تختارين أكثر الرجال إثارة بالغرفة تأخذينه للبيت, تفعلين معه أشياء لا تقال ثم تركلينه للشارع بابتسامة على وجهه |
| Bebeği olmuş. Bir gün bebeğinin yerden sutyenini alıp yüzüne götürdüğünü görmüş. | TED | أنجبت طفلًا، يومًا ما نظرت، وعلى الأرض، وكان ابنها الرضيع قد التقط حمالة صدرها، ووضعها على وجهه. |
| yüzüne bir yumruk geçirdim ve hemen orada dövüşmeye başladık. | TED | وقمت بلكمه مباشرة على وجهه و حينها بدأنا العراك. |
| Düzgün bir şekilde büyüyemediği için yüzüne yerleştirilen beslenme sondası takmak zorundaydı. | TED | لأنه لم يكن ينمو بشكل مناسب، كان عليه أن يضع أنبوب التغذية الذي كان يوضع على وجهه. |
| Efsaneye göre, delirmiş babasının bir gece suratını baltayla parçalaması sebebiyle şekil bozukluğuna uğramış bir adamdı. | Open Subtitles | الأسطورة تقول بأنه كان رجلاً مشوهاً أصيب والده بالجنون وضربه على وجهه بفأس في إحدى الليالي |
| Çok yakında onun suratını manşete boylu boyunca yapıştıracağım. | Open Subtitles | سوف احصل على وجهه على جميع الصفحات قريبا جدا |
| Birincisi, Lincoln Scott... ne diye Yüzünü boyasın? | Open Subtitles | اولا : ما السبب الذى يدعو لينكولن سكوت ان يضع لونا اسود على وجهه ؟ |
| Kafasını tuttuğum gibi yere vurmaya başladım. Suratına çakıyordum. | Open Subtitles | فمسكت به وأخذت أضربه على رأسه وأضربه على وجهه |
| Sicilya hareketin Yüzünden geri çekiliyorum. | Open Subtitles | ووجهت لطمة للمنسحب على وجهه في المراوغة الصقلية |
| Arabayla uzaklaşırken bile bende yanlış bir şey olduğunu düşündüğü suratından okunuyordu. | TED | ولكن حتى حينما كنا نقود مبتعدين، كان بإمكانك التكهن عبر النظرة على وجهه أنه كان مقتنعًا أنني أتهرب من شيء ما. |
| Yüzü bandajlı bir adamın yapabileceği fazla bir şey yok. | Open Subtitles | رجل مثلي بضمّادات على وجهه لا يوجد ما يمكنه فعله |
| Adli tabip, suratındaki korku dolu ifadeye hiçbir açıklama getiremedi. | Open Subtitles | سأل المفتش إذا كان هناك أى شئ . متعلق بالرعب البادى على وجهه |
| Eğer beceremezsem, ben de suratında koca bir gülümsemeyle ölmesini sağlarım. | Open Subtitles | حسنا ان لم يكن كذلك انا متأكدة انه سيحظى بإبتسامة على وجهه |
| Erkek bir misk öküzü, yüzündeki bezlerden salgıladığı kokuyla bölgesini işaretliyor. | Open Subtitles | يُحدد فحل ثور المسك حدوده برائحةٍ تصدر من غددٍ على وجهه |