| Sonra bir gün odasına gittim ve yatağının boş olduğunu gördüm. | Open Subtitles | في أحد الأيام ذهبت إلى غرفته ولاحظـت أن سريره كان فارغاً. |
| - Buldugumuzda kasanın boş olduğu anlamına gelmez, değil mi? | Open Subtitles | ألا يعني هذا بأن المدفن سيكون فارغاً عندما يجدونه ؟ |
| Ama bir an geliyor ki, o boş kayalığa geri dönmek istiyorum. | Open Subtitles | و لكن في تلك اللحظة ، تمنيت لو أنني عدت لوحاً فارغاً |
| ve bu hiç mantıklı değildi, çünkü sonunda sanatımı destekleyebilecek durumdaydım ama yine de aklım tamamen boştu. | TED | الأمر الذي لم يبدو منطقياً لي ، لأنه صار بإمكاني أخيراً دعم فني و لكن مع ذلك كنت فارغاً إبداعياً. |
| İki ay önce gelip boş bir ev bulduğumdan beri... | Open Subtitles | منذ أن رجعتُ للبيت من شهرين و وجدتُ بيتاً فارغاً |
| Polis bilinmesini istememiş o yüzden de boş tabutu gömmüşler. | Open Subtitles | لمْ ترد الشرطة نشر الخبر، لذا فإنّهم دفنوا تابوتاً فارغاً. |
| Kadın, defin ritüellerini tamamlamak için İsa'nın mezarına gittiğinde boş olduğunu gördüler. | Open Subtitles | عندما النساء يذهبن لأداء مناسك الدفن في قبر المسيح، يجدنّ القبر فارغاً. |
| Hakkımda iyi düşünmeyen herkesle ahbaplığımı bitirseydim adres defterim şimdiye boş olurdu. | Open Subtitles | لو لم يعد كل من إنتقدني صديقي سيكون دفتر عناوين أصدقائي فارغاً |
| Kutunun boş olduğunu söylemeye devam et. İnsanlar anlayacaktır. | Open Subtitles | استمر فى قول أنه كان فارغاً إن الرفاق سيتفهمون |
| Havuzu boş görünce, belki de Tanrı var diye düşündüm. | Open Subtitles | ...لذا فعندما كان الحوض فارغاً إعتقدت، ربَما بأنَ هنالك رب |
| Tedavi yönünü söylemek istemiyorum ama, nadiren boş yerimiz kalıyor. | Open Subtitles | نادراً ما تجد مقعداً فارغاً وغنيٌّ عن القول ما له من قيمة علاجّية |
| Doğru. Kendimi şimdiden boş ve sıkkın hissediyorum. | Open Subtitles | هذا حقيقي أَشعر بأنني فارغاً وضجرَ بالفعل |
| Hiç de boş olmayan caddenin karşısındayız. | Open Subtitles | أجل, إنه الذي يتقاطع مع الشارع و هو ليس فارغاً |
| Hiç de boş olmayan caddenin karşısındayız. | Open Subtitles | أجل, إنه الذي يتقاطع مع الشارع و هو ليس فارغاً |
| Darnell, su yatağını marketten boş boş orada dursun diye sürüyüp getirmedim. | Open Subtitles | سرير النوم المائي طوال الطريق من سوق البراغيث لكي يجلس هناك فارغاً عيد ميلاد سعيد، ايرل |
| Gündüzleri buranın boş olması gerekiyordu. | Open Subtitles | من المفترض أن يكون المكان فارغاً هنا نهاراً. |
| Haritada boş gözüken bir yeri alıp orayı ışıltılı bir şehre dönüştürmek, önemli bir şey. | Open Subtitles | شيء ذو شأن مع ذلك أن تأخذي مكاناً فارغاً على الخريطة وتبنين فيه مدينة مشرقة |
| Öyle büyük, o kadar büyük ve boştu ki mavi deniz ve gökyüzü gibi büyük ve boştu. | Open Subtitles | كبيراً جداً و فارغاً مثل البحر الكبير الفارغ و مثل السماء |
| Kafese gir ve aynanın arkasına saklan, orası boşmuş gibi gözükecek. | Open Subtitles | أبي, أدخل القفص و أختبيء خلف المرأة, سيبدو فارغاً |
| Ayrıca Belgrad'a kadar tüm yol boyunca sarmaş dolaş gideceğiz, üstelik o taraf bomboş! | Open Subtitles | أجل والآن سنتكوم فوق بعضنا طول الطريق إلى أن نصل لبلغراد ونترك هذا الجانب فارغاً |
| Eve döndüğümde büyük bir boşluk hissettim. | Open Subtitles | وعندما أصبحت أعود إلى المنزل، شعرت بأن المكان فارغاً. |
| Böyle boşsa, bir şirket katı olabilir. | Open Subtitles | لكن إن كان فارغاً مثل هذا فيمكن أن يكون لشقة تعاونية |
| Ama sizden birini ilk defa mesela aynada görünce beyin, farki ne ile kapatacagini bilmiyor ve bos birakiyor... | Open Subtitles | لكن رؤية أحدكم لأول مرة .. ولنقل، في مرآة فلا يعرف العقل بأي شئ ... يملأ الفراغ لذا يدعه فارغاً |
| Ama onlar yöneticiye senin yerini istediklerini daha Boşken söylemişlerdi. | Open Subtitles | لكنهم أخبروا المدير بإنهم أرادوا مكانك قبل أن يكون فارغاً حتى. |
| Cheong burada yokken buzdolabımız ağzına kadar doluydu, ama kalbim bomboştu. | Open Subtitles | خلال الوقت الذي لم تكن تشيونغ هنا الثلاجة كانت مُمتلئة ولكن قلبي كان فارغاً تماماً |