Senin de olmak istediğin yer orası biliyorum, Mary'nin yanı. | Open Subtitles | أعلم بأن ذلك ما تريده كذلك أن تكون بجانب ماري |
Küçük bir ülkede yağmurlu bir seçim günüdür, bu ülke benim ülkem olabilir, ama sizin ülkeniz de olabilirdi. | TED | كان ذلك يوم انتخابات ماطر في بلد صغير -- يمكن أن يكون بلدي ولكنه يمكن كذلك أن يكون بلدك. |
Çünkü onlar da Commodus'un kendi onur ve itibarlarını çiğnediğini düşünüyorlardı. | Open Subtitles | الذين شعروا كذلك أن كومودوس بدأ ينتهك حرمة أبائهم و شرفهم |
Ve ayrıca bana trampetin kirişsiz olacağı da söyleniyor. | TED | ويتم إخباري كذلك أن الإيقاع بدون أوتار. |
Bunlar, aynı zamanda çeşitli hastalıkları incelemek için model olarak da kullanılabilirler. | TED | ليس هذا فقط، لكن يمكنها كذلك أن تستعمل في نماذج المرض. |
aynı yöntem ile, bir insanın etrafında dolaşmasını da sağlayabiliyoruz. | TED | بنفس الطريقة، يمكننا كذلك أن نجعله يدور على شخص. |
Fiziksel olarak aşırı hasarlı bulunan bir makine de aynını yapabilir mi? | TED | هل يمكن للآلة كذلك أن تقوم بالأداء مع الأضرار المادية الشديدة؟ |
Fakat biz CRISPR teknolojisinin geliştirmeler için de kullanılabileceğini göz önünde bulundurmak zorundayız. | TED | ولكن علينا كذلك أن نأخذ بالحسبان أنه يمكن استخدام تقنية كريسبر في أمور تحسينية. |
ayrıca, Tanzanya hükûmetinin ve başkanının karşılaması için de teşekkürlerimi iletmek istiyorum. | TED | وأود كذلك أن أشكر جمهورية تنزانيا والرئيس على الترحيب. |
Ve Fransızların yememeleri için yiyecekleri de yakmalıyız. Çok zor olduğunu biliyorum ama... | Open Subtitles | يجب كذلك أن نقوم بحرق الطعام كي لا يحصل عليه الفرنسيون، فقط سوف نجد صعوبة في حرق الحساء. |
aynı zamanda destek denizaltılarının altından suların çekildiğini de biliyorlar. | Open Subtitles | ولكنّهم يعلمون كذلك أن عمليّة الجزر تسحب المياه من تحت خواصتهم. |
Ve ayrıca çok heyecan verici bulacağını düşündüğüm bir şey de göstereceğim. | Open Subtitles | وأريد كذلك أن أريك شيئاً أعتقد أنّك ستجده مثيراً. |
Fakat zaten sizin posttravmatik stres bozukluğunuzun benimkiyle benzer olduğunu düşünmüyorum; ya da benim endişemin veya üzüntümün sizinkine benzediğini. | TED | لكني أعتقد كذلك أن اضطرابي لا يشبه اضطرابك أو أن حزني وقلقي يشبه حزنك وقلقك. |
Sonsuz serinin toplamı yalnızca sonlu bir cevap vermekle kalmıyor, o sonlu cevap aynı zamanda sağduyumuzun bize doğru olduğunu söylediği cevap. | TED | ليس فقط أن المتتالية اللامتناهية لها مجموع مقدّر، لكن كذلك أن ذلك الجواب هو نفس ما تقول الفطرة السليمة أنه صحيح. |
aynı zamanda öğretmenleri Dreyfus'un çok iyi hafızası ile tanındığını söyledi, ki bu da şüpheliydi, değil mi? | TED | أكد أساتذته كذلك أن درايفوس كان يتمتع بذاكرة جيدة، ما كان مثيرًا للشبهة، أليس كذلك؟ |
aynı zamanda müheahhit olmamız gerekiyordu. Çünkü bizimle riski paylaşmaya gönüllü birini bulmakta başarısız olduk. | TED | توجب علينا كذلك أن نصبح مقاولين لأنه كان من الصعب أن نجد من يريد أن يخاطر معنا بهذا المشروع. |
Araştırma ayrıca bunun kötü alışkanlıkları artırdığını da gösteriyor. | TED | وأظهر كذلك أن هذا يُرَبي العادات السيئة. |
ayrıca bana Mississippi Eyaleti idam cezasını muhafaza etmek isteseydi, o zaman hey, jüriler için danışmanlık sağlamak zorundaydı dedi. | TED | وأخبرني كذلك أنه إن كانت ولاية ميسيسبي تريد إبقاء حكم الإعدام، فعليهم كذلك أن يوفروا المساعدة النفسية للمحلفين |