| Görevimi tamamlamak için ne kadar çocuk öldürmem gerekirse öldürürüm. | Open Subtitles | قد أقتل العديد من الأطفال لو تطلب الأمر لإتمام مهمتي |
| Ve görevini tamamlamak için bunlara ihtiyacın olacak. | Open Subtitles | ستحتاج إلى هذين لإتمام المهمة. ليس هناك مهمة. |
| Ameliytaın bu kısmını tamamlamak için | Open Subtitles | لدينا مساحة محدودة جداً لإتمام هذا الجزء من الجراحة |
| Bu görevi yapmak için İmparator, asker ve halkı görevlendirdi ve her zaman gönüllü olmayarak. | TED | لإتمام هذه المهمة قام الإمبراطور بتجنيد جنود و عامَّةُ الشعب ليس دائماً تطوعياً. |
| Gıda dağıtımına birkaç dakika kaldı ve bunu doğru bir şekilde yapmak için tek şansları var. | TED | الإطعام على مقربة بضع دقائق فقط، وهنالك فرصة وحيدة لإتمام الأمر بشكل صحيح. |
| Ve ıstırap vermek, işe yaradığı durumlarda elindeki işi halletmenin uzak ara en tesirli yöntemidir. | Open Subtitles | و حينما يحتدم الألم فسيصبحُ التعذيب حينها الوسيلة الأمثلُ لإتمام العمل. |
| 5'inci aşama, şehir yönetimi kontrolü gerektiriyor fakat bunu yapabilmek için ucuz politik yarışlara girdik gibi görünüyor. | Open Subtitles | المرحلة الـ 5 تتطلّب الهيمنة على عموديّة المدينة إلّا أنّنا مُقحمون في سباق سياسيّ حقير لإتمام ذلك. |
| Bu görevi olabildiğinde uygun bir biçimde tamamlamak için bütün kaynaklarımızı bu işe atıyoruz. | Open Subtitles | ونحن نُكرس كل الموارد التى نمتلكها لإتمام المهمة فى أسرع وقت ممكن |
| Görevimi tamamlamak için yapmam gerekeni yapıyordum. | Open Subtitles | فعلتُ ما يتوجب علي لإتمام مهمتي، والتي قمت بإتمامها |
| Geçersiz kılmayı tamamlamak için gemiye yeni bir isim vermemiz lazım. | Open Subtitles | نحتاج إلى منح السفينة إسم جديد لإتمام التجاوز |
| Sonra, görevi tamamlamak için gerekli malzemeleri teslim etti. | Open Subtitles | ورتّب لك حيازة الأغراض التي احتجت إليها لإتمام مهمّتك. |
| Bir cadı yeniden doğmak istediğinde büyüyü tamamlamak için kalıntıları gerekir. | Open Subtitles | حين تود ساحرة العودة للحياة، فإن رفاتها ضرورية لإتمام التعويذة. |
| Bir cadı yeniden doğmayı istediğinde büyüyü tamamlamak için kalıntıları gerekir. | Open Subtitles | حين يود ساحر أن يُبعث من الممات يتعيّن توفير رفاته لإتمام التعويذة. |
| Bir cadı yeniden doğmak istediğinde, büyüyü tamamlamak için kalıntıları gerekir. | Open Subtitles | حين تودّ ساحرة العودة للحياة، فإن رفاتها مطلوبة لإتمام التعويذة. |
| Müşterilerim kontratı yapmak için heyecanlanıyorlar. | Open Subtitles | زبوني متلهف لإتمام الصفقة بأسرع وقت ممكن |
| Ve bunu yapmak için kimi öldürmek zorunda oldukları umurlarında olmazmış. | Open Subtitles | ولن يحفلوا بمن يتعيّن عليهم قتلهم لإتمام ذلك. |
| Cezanın yerine getirildiği haberleri haftalardır gelmeyince bunu sessiz sedasız yapmak için bir karara varıldığını ya da bir anlaşmayla idamının hapisle değiştirildiğini sanmıştım. | Open Subtitles | عندما مرّت أسابيع بدون أخبار عن تنفيذ حُكمك إفترضت أن هناك إتفاق تم إجرائه لإتمام الأمر بسرية أو تم خرق إتفاق لتخفيف حكمك ليكون بالسجن الأبدي |
| Bunu halletmenin bir yolu var mı? | Open Subtitles | فهل تــــوجد طريقـــة لإتمام ذالك |
| İşleri halletmenin en iyi yolu budur. Katılmıyor musun, Charles? | Open Subtitles | إنها أفضل طريقة لإتمام الأمور ألا توافق على هذا يا (تشارلز) ؟ |
| Benim yaptığımı yapabilmek için kimse yaşadığım şeyleri bilmemeli. | Open Subtitles | لإتمام ما عليّ فعله فلا تتعين معرفة أحد بما مررت به. |
| Bekle biraz. Büyüyü yapabilmek için Phoebe ve şu ikisine ihtiyacımız yok mu? | Open Subtitles | انتظر لحظة، ألا نحتاجهنّ مع " فيبي " لإتمام التعويذة |