| Evet, ona birkaç terli adamın hayatını kurtardığını söylemek için sabırsızlanıyorum. | Open Subtitles | نعم, لا أستطيع أن أنتظر لإخباره أن بضعة ملاكمين متعرقين أنقذوا حياته |
| Söylediğinden daha utanç verici birisi olduğumu söylemek için mi? | Open Subtitles | أتعنين أذهب لإخباره بأنّني مجرد إضحوكة وهو يوافقني على ذلك ؟ |
| Bir kadın, bir adamla evlenip 20 sene kim olduğunu söyleme zahmetinde bulunmuyorsa suçludur. | Open Subtitles | عندما تتزوّج إمرأة رجلاً ولا تهتمّ لإخباره من هي لـ20 عاماً، فإنّها مُجرمة. |
| Yine de onu vurmayı amaçlamadığını söyleme şansın vardır, değil mi? | Open Subtitles | حسناً، أنت على الأقل حصلتِ على فرصة لإخباره أنكِ لم تحاولي ضربه عمداً، مع ذلك، صحيح؟ |
| Ta ki bunu ona söylemeye gidip eski karısıyla yemek yediğini görene kadar. | Open Subtitles | حتى ذهبت إليه لإخباره و وجدته يحضى بعشاء مع زوجته السابقة |
| Annesine söylemeye gidiyorum, cenaze işlerini ayarlayayım. | Open Subtitles | يجب أن أذهب لإخباره أمّه، القيام بالترتيبات اللازمة. |
| söyleyecek bir şey yok. Yıkık dünyada tutunmaya çalışan yalnız bir kız,. | Open Subtitles | لم يبق الكثير لإخباره ، مجرد فتاة من الغرب تحاول أن تعيش في هذا العالم المحطم |
| Devrimin olasılığının kanıtı olan, bulduğum tanımlanamayan mikroskobik yaşam türünü Ajan Mulder'a söylemenin hiçbir yolu yoktu. | Open Subtitles | ليست لدي طريقة لأصل بها للعميل سكالي.. لإخباره بما اكتشفته.. شكل حياة ميكروسكوبي غير محدد والذي وجوده.. |
| Lawson, Bobby yine bana Votka'nın nerede olduğunu söyletmeye çalışıyor. | Open Subtitles | لوسن .. بوبي يحاول التأثير علي لإخباره اين وضعت الفودكا ثانية |
| Söylediğinden daha utanç verici birisi olduğumu söylemek için mi? | Open Subtitles | أتعنين أذهب لإخباره بأنّني مجرد إضحوكة وهو يوافقني على ذلك ؟ |
| Birini gönderdiğini bildiğini ama yaşadığını söylemek için mi? | Open Subtitles | لإخباره بأنك تعرِف أنه قام بإرسال شخصِ ما ليقوم بقتلِك, وأنك ما تزال على قيد الحياة؟ |
| Son köpeğinin öldüğünü söylemek için Boy'un yanına gitti. | Open Subtitles | ذهب إلى بوي لإخباره ان كلبه قد مات |
| Tartışıp durduk, söyleme fırsatım olmadı. | Open Subtitles | لقد تشاجرنا ، لم يكن لدي أي فرصة لإخباره |
| Ona söyleme şansım olmadı. | Open Subtitles | لم تتاح لى الفرصة لإخباره حتى الآن |
| Annesine söylemeye gidiyorum, cenaze işlerini ayarlayayım. | Open Subtitles | يجب أن أذهب لإخباره أمّه، القيام بالترتيبات اللازمة. |
| Hayır, bunu söylemeye hiç fırsatım olmadı. | Open Subtitles | كلاّ، لم تحُن لى فرصة لإخباره بالحقيقة |
| Ona ayakkabı kutusu dairemden çıkmayacağımı söyleyecek cesareti toplar toplamaz. | Open Subtitles | مباشرةً بعد ان اثير شجاعتي ..لإخباره انني سأبقى في صندوق الحذاء الذي في شقتي |
| Onunu kafasına söyleyecek kadar gücüm olduğunu sanmıyorum. | Open Subtitles | لا أعتقد أنّني أملك الشّجاعة لإخباره بذلك |
| Ona söylemenin bir yolunu bulacağım. | Open Subtitles | ،أحاول إيجاد طريقة لإخباره إنه يستحقّ ذلك |
| Senin yerinde olsam, ona söylemenin bir yolunu bulurdum. | Open Subtitles | لو كنت مكانكِ لقمت باكتشاف طريقة ما لإخباره بالأمر |