| Kardeşinizin ve sizin atlarla pek ilgili olmadığınızı ve acılı olduğunuzu biliyorum ama şu an bunun için endişelenmenize gerek yok. | Open Subtitles | أعرف بأنكِ أنتِ وأخيكِ لا دراية لكما في الخيول, وتعانين من خسارة ولكن لا ينبغي أن تقلقي حيال هذا الأمر الآن. |
| Benim icin endiselenmeyin. Babamin calismasina gerek yok. | TED | لا ينبغي أن تقلقوا علي. أبي لا يحتاج للذهاب الى العمل. |
| İyi haber şu ki böyle olmak zorunda değil. | TED | الخبر الجيد هو، لا ينبغي أن يكون الأمر بهذه الطريقة. |
| Senin şu Craig'in büyük tekne işi için yolda olman gerekmiyor mu? | Open Subtitles | لا ينبغي أن تكون في طريقك إلى كريغ، كبيرة، اه، وظيفة القارب؟ |
| Söyle onlara, yani aileye dönmene izin vermem için yalvarmanı dinlemek zorunda değilim. | Open Subtitles | أخبرهم حتى لا ينبغي أن أستمع لهم ترجاني أن أدعك تعود للعائلة |
| Şimdi rahatla ve zihnini boşalt. Senin için zor olmamalı zaten. | Open Subtitles | إسترخي, أجعل عقلك صافي لا ينبغي أن يكون هذا صعب عليك |
| Ama belki de bu kadar ızdırab dolu olması gerekmez: eğer baştan beri bu olayın olağandışı niteliğinin kendinden geldiğine inanmadıysan, bunun sadece hayalinin | TED | لكن ربما لا ينبغي أن تكون مليئة بالكرب إذا لم تكون مؤمناً في الأصل، بأن أكثر الجوانب غير الإعتيادية لك تأتي منك. |
| Yapmamam gerekirdi ama sen de porno okuyormuşsun. | Open Subtitles | وأنا أعلم أنني لا ينبغي أن يكون، ولكن هل حصلت الاباحية. |
| Böyle olmaması gerekiyordu. | TED | لكنها لا ينبغي أن تعمل هكذا، أليس كذلك؟ |
| Bunun hakkında çokça düşündüm, ve şimdi ne yapmam gerektiğini biliyorum. Yapmam gereken.... | Open Subtitles | أفكر بشأن هذا كثيراً، و أعرف أني لا ينبغي أن أفعل هذا الآن. |
| Bazı şeylerin berbat olduğunu görmek için kalkıp Afrika'ya gitmeme gerek yok. | Open Subtitles | أسمع لا ينبغي أن أذهب هذه المسافة إلى أفريقيا لكي أعرف شيء أحدث الفوضى هنا |
| Bazı şeylerin berbat olduğunu görmek için kalkıp Afrika'ya gitmeme gerek yok. | Open Subtitles | أسمع لا ينبغي أن أذهب هذه المسافة إلى أفريقيا لكي أعرف شيء أحدث الفوضى هنا |
| Hayatım mahvoldu. Seninkinin de olmasına gerek yok. | Open Subtitles | لقد تحطمت حياتي لا ينبغي أن تتحطم حباتكِ أيضا |
| Eğer uyuya kalırsam uçakların birbirine çarpacağını hatırlatmama gerek yok sanırım. | Open Subtitles | لأنه لا ينبغي أن أذكرك أنني لو غفوت فطائراتنا سينتهي بها الأمر تصطدم ببعضها البعض |
| Ancak bu eve götüreceğimiz gerçek olmak zorunda değil. | Open Subtitles | بيدَ أنّها لا ينبغي أن تكون الحقيقة التي سنقولها في البلاد. |
| Tabii icat olmak zorunda değil. | Open Subtitles | أتعلم، لا ينبغي أن تكون الفكرة اختراعاً |
| - Kimse ölmek zorunda değil. - Herkes ölmek zorunda. | Open Subtitles | لا ينبغي أن يموت أحد - ينبغي أن يموت الجميع - |
| Çocuğunu desteklemek için bu çocuk destek parasına bağımlı olmaman gerekmiyor mu? | Open Subtitles | لا ينبغي أن كنت تعتمد على دعم الطفل المال لدعم ولدك؟ |
| Atış taliminde olman gerekmiyor mu senin? | Open Subtitles | أ لا ينبغي أن تكون في التدريب على التصويب ؟ |
| Fakat mutlu olmak zorunda değilim. | Open Subtitles | لا ينبغي أن أكون سعيدا بالأمور هكذا |
| Gücüne uygun bir şekilde geldiysen endişe edecek bir şey olmamalı. | Open Subtitles | لا ينبغي أن تقلق بهذا، لو حصلت على القوة بشكل مناسب |
| Eğer iblisin burada saldırması gerektiğini biliyorsan, başka bir yere gitmemiz gerekmez mi? | Open Subtitles | إذا كنت تعرف والمقصود شيطان لمهاجمة هنا، لا ينبغي أن نذهب في مكان آخر؟ |
| Kilondan dolayı senden ayrılmamam gerekirdi. | Open Subtitles | أنا لا ينبغي أن تفككت معك لأنك كنت من زيادة الوزن. |
| Öpüşmemeleri gerekiyordu. - Neden işe yaramadı? | Open Subtitles | لا ينبغي أن يقبلوا بعضهم ، لماذا لم ينجح ذلك؟ |
| Politik görüşlerimden ötürü bu davayı takip etmemem gerektiğini mi söylemeye çalışıyorsunuz? | Open Subtitles | هل تقول انني لا ينبغي أن اتابع هذه القضية بسبب ميولي السياسية؟ |
| Yine bu kadar uzun olmaması gereken bir liste var. | Open Subtitles | مرة أخرى ،هذه القائمة لا ينبغي أن تكون بهذه الضخامة |