| Çin halkı belli haklardan vazgeçmeye hazır. | TED | الصينيون على استعداد تام للتخلي عن بعض الحقوق. |
| Müvekkilim, iki adet Kawasaki Jet Ski karşılığında yüzük üzerindeki tüm ilgisinden vazgeçmeye hazırdır. | Open Subtitles | موكلي مستعد للتخلي عن ملكية الخاتم مقابل دراجتين مائيتين |
| Ama Sankara gücünü bırakmaya henüz niyetli değildi. | TED | لكن لم يكن سانكارا مستعدًا للتخلي عن حكمه. |
| Denetim ile Baidu başkanı Robin Li, bir zamanlar Çin halkının rahatlık karşılığında belirli bireysel haklardan vazgeçmek istediğini söylemişti. | TED | مع الرقابة، قال ذات مرة روبن لي، رئيس بايدو، الصينيون على استعداد تام للتخلي عن بعض الحقوق الفردية مقابل المصلحة. |
| Aslında, oyunculuğu bırakmak gibi bir niyetim yok. | Open Subtitles | وان كان قد حدث هذا، فليس لدي نية للتخلي عن التمثيل |
| Lily'nin odası için evdeki ofisimden vazgeçmem gerekmişti. | Open Subtitles | اضطررت للتخلي عن مكتبي المنزلي لأجل غرفة ليلي |
| Hey, zorunda değilsin, bebeğini vermek zorunda değilsin Eğer istemiyorsan. | Open Subtitles | لست مضطرة للتخلي عن طفلك إن كنت لا ترغبين في ذلك |
| Bazen kendini bir bütün hissetmek için bir parçandan vazgeçmen gerekebilir. | Open Subtitles | تحتاج للتخلي عن جزء من نفسك لتشعر أنك كامل |
| Senin kötü huylarını kabullenen bir kadından vazgeçmeye gerçekten hazır mısın? | Open Subtitles | الآن ، هل أنت مستعد للتخلي عن امرأة الذي يبدو الماضية أعصابك؟ |
| Ama o yükseklikte tutunmak için nelerden vazgeçmeye razısın? | Open Subtitles | حقاً .. لكن مامدى استعدادك للتخلي عن حياتك والتمسك بهذا الشعور؟ |
| Ancak yokluğumu kendi hayatlarınızın sorumluluğundan vazgeçmeye kalıp uydurdunuz. | Open Subtitles | لكنكم جعلتم من غيابي سبباً للتخلي عن مسؤولية حياتكم الخاصة. |
| Ve içinde bulunduğumuz bu çılgın politik iklimde maalesef bu hararetli sohbetlerin aşırı sonuçlarını görüyoruz, öyle ki, insanlar bunun için ilişkilerinden vazgeçmeye hazır. | TED | في هذا المناخ السياسي المجنون الذي نعيشه الآن، للأسف، نشهد نتيجة متطرفة لتلك المحادثات السياسية الساخنة، إلى درجة أن الناس على استعداد للتخلي عن علاقاتهم. |
| Çünkü Derek bu ilişkiden vazgeçmeye hazır değildi ama sen hazırdın. | Open Subtitles | , ديريك) لم يكن مستعداً للتخلي عن علاقتكما) لكنكِ كنتِ مستعدة |
| Anlaşılması zor, muzip biri ve ben onunla olabilmek için hayatımdaki her şeyden vazgeçmeye hazırım. | Open Subtitles | انها معقدة ، مؤذ وعند هذه النقطة... ... سأكون على استعداد للتخلي عن كل شيء في حياتي ليكون معها. |
| Kahrolası bekar hayatını bırakmaya hazır değildi. | Open Subtitles | لم يكن مستعداً للتخلي عن حياة العزوبية القذرة |
| korkuyor olsamda bırakmaya henüz hazır değildim ideallerimden amacımdan hedefimden vazgeçemezdim, benim tutkum,hayalim, bu benim hayatım. | Open Subtitles | لم اكن جاهز للأستسلام بقدر ما كنت خائف من المواصلة، لم اكن جاهز للتخلي عن هدفي رغبتي, حلمي, حياتي. |
| Kanun adamı kariyerini bırakmaya hazır mısın? | Open Subtitles | هل أنت مستعد للتخلي عن مهنتك في مجال إنفاذ القانون؟ |
| Cennete gidebilsin diye hayatından vazgeçmek mi istiyorsun? | Open Subtitles | انت مستعد للتخلي عن حياتك لتذهب هي للجنة |
| Ya bir faniye aşık olup baban gibi bütün güçlerinden vazgeçmek zorunda kalırsan? | Open Subtitles | ماذا لو وجدتي شخص فاني وأضطررتي للتخلي عن نصف قواكِ لأجله كما فعل والدكِ ؟ |
| Vanessa kemoterapiyi bırakmak üzereyken bir kere daha yapması için onu ikna eden Bobby'ydi. | Open Subtitles | عندما كانت فانيسا مستعدة للتخلي عن العلاج الكيماوي بوبي هو من اقنعها بأن تأخذ جرعة اضافية |
| Ve neden birine sahip olmak için diğerinden vazgeçmem gerektiğini asla çözemedim. | Open Subtitles | ولم اعرف أبدا، لماذا اضطررت للتخلي عن ابني لشخص آخر |
| Eğer istemiyorsan bebeğini vermek zorunda değilsin. | Open Subtitles | لست مضطرة للتخلي عن إبنك إن لم تكوني راغبة بذلك |
| Senin için doğru olan adamdan vazgeçmen için bir neden yok. | Open Subtitles | لكن ذلك ليس سبباً للتخلي عن الرجل الملائم لكِ |
| Ve onun, benim hakkımda, çılgın bir fikir uğruna müvekkillerimizi terk edeceğim için hayal kırıklığına uğrayacağı düşüncesiyle oldukça endişeliydim. | TED | و كنت متوترة جدا, لأني اعتقدت اني كنت على وشك أن اشهد خيبة الأمل في نفسي للتخلي عن موكلينا من اجل فكرة مجنونة. |