| Evet, ilk önce o, en temel anlamında, bir kurtuluş teknolojisidir. | TED | حسناً، إنه تكنولوجيا أولاً، للخلاص في أبسط معانيه. |
| Sen çölde vaftiz edildin ve senin için başka bir kurtuluş yok. | Open Subtitles | انت معمد فى الصحراء ولا يوجد مجال اخر للخلاص من اجلك |
| O’Connor insanlığın en tatsız yönlerini inceliyor olsa da kurtuluşa açılan kapıyı biraz aralık bırakıyor. | TED | حتى مع تقصّي أوكونور للنواحي الكريهة من الجنس البشري، تترك بابًا للخلاص مشقوقًا. |
| Sanırım ilk sahiplerim benden kurtulmak için oldukça can atıyorlarmış. | Open Subtitles | أظن أن مالكي الأوّل كان توّاقًا للخلاص منّي. |
| 0ndan kurtulmanın ve ailemizi kurtarmanın bir yolunu bulmalıyım. | Open Subtitles | يجب أن أجد طريق للخلاص منه ولإنقاذ عائلتنا هذه هي حقيقة الأمر |
| Elbette, çocuklarla birçok kavgası olacak, yine de barışmak için bir yol bulacak. | Open Subtitles | بالتأكيد ستواجهها الكثير من الخلافات مع الأطفال و لكنها سوف تجد وسيلة للخلاص من ذلك |
| Sorunları öyle kötüydü ki başka Bir çıkış yolu göremedi. | Open Subtitles | مشاكلها ازدادت سوءاً، فلم تجد تتمكن من رؤية طريق للخلاص |
| Kurtuluşun en zayıf şansı olmaksızın bütün direnişler ile eğlenmek. | Open Subtitles | للسخرية من كل المقاومة بدون أدنى فرصة للخلاص |
| Sembollerin, ayartma için kırmızı, kurtuluş için beyaz. | Open Subtitles | رموزك الخاصة , الأحمر للإغراء و الأبيض للخلاص |
| Binbaşıya kurtuluş arayışında olan, iyi, sade insanlar olduğunuzu... | Open Subtitles | أخبرت الرائد أنكم أناس بسطاء وطيبون وأنكم تسعون للخلاص وأن الجنة هي هدفكم |
| Öte yandan, yanımızda umut ve inanç da taşıdık sana bir kurtuluş yolu sunuyoruz. | Open Subtitles | ومع ذلك، فأنهُ بالآمل و الأيمان نقدم لكِ فرصة للخلاص |
| Onun tek kurtuluş şansı. Şimdi her şey mahvoldu. | Open Subtitles | فرصتها الوحيدة للخلاص الآن قد تدمر كل شيء |
| Filozof Isaiah Berlin, ahlaksızlıktan ziyade, Prens, devletin ihtişamını Hristiyan bireysel kurtuluş idealinin üzerine yerleştirerek Antik Yunan ahlakına geri dönüyor. | TED | اقترح الفيلسوف أشعيا برلين أنه بدلًا من أن يكون غير مهذب، يميل الأمير للعودة إلى الأخلاق اليونانية القديمة، وضع مجد الدولة فوق المثل المسيحي للخلاص الفردي. |
| Bu benim tek kurtuluş şansımdı. | Open Subtitles | لقد كانت وسيلتي الوحيدة للخلاص |
| Bu yüzük cennetin nimetlerine ve ebedi kurtuluşa ulaşmada yardımcı olacaktır. | Open Subtitles | لتكن مقدمة لجنة مباركة وأعنا للوصول للخلاص الأبدي |
| Ama onu affetmeye çalışabilir ve gerçek kurtuluşa giden yoluma devam edebilirim. | Open Subtitles | أن أحاول مسامحتها ويمكنني متابعة طريقي الخاص للخلاص الحقيقي |
| Sen beni buraya kadar getirecektin, ben de halkımı kurtuluşa götürecektim. | Open Subtitles | أنت تقودني لتلك النقطة وأنا في المقابل أقود شعبي للخلاص |
| Ondan kurtulmak için yemeğe gönderdim. | Open Subtitles | أرسلتها لإحضار الطعام فقط للخلاص منها |
| Biz kurtulmak için yollar arıyoruz. | Open Subtitles | ننشد وسائل للخلاص من ندبة روحانيّة. |
| Bass-ectomy'den kurtulmanın tek yolu bu. Şimdi beni meşgul tutmaya yardımcı ol. | Open Subtitles | الطريقة الوحيدة للخلاص من الأمر هو باستئصال "باس" ، ساعديني لأشغل نفسي |
| Tüm bu saçmalıklardan kurtulmanın bir yolu olmalıydı. | Open Subtitles | يجب أن يكون هناك طريقة للخلاص من جولة شيطان جهنم |
| Bu çukurdan çıkmak için bir, en fazla iki günümüz vardır. | Open Subtitles | اظن ان لدينا يوماً ربما اثنين. كحد اقصى للخلاص من هذه الحفرة |
| Burada Bir çıkış olabilir. | Open Subtitles | قد يكون هناك وسيلة للخلاص من هذا الأمر |
| Kurtuluşun son dakikasını henüz açığa vurmadılar. | Open Subtitles | ومع ذلك يعلنون فرصة صغيرة للخلاص |
| Kapı dışarı edilmiş, sokağa atılmış ve seks işçiliğinden kurtulma yolundaki son umudu da elinden alınmış olacak. | Open Subtitles | لذا تخرج وتعود للشارع مجردة من فرصتها الوحيدة للخلاص نهائياً من أن تكون عاملة جنس |