| Onu MRI makinesinin yeterince büyük olduğu tek yere yollarlar. | Open Subtitles | نرسلهم للمكان الوحيد الذي به أجهزة كبيرة للتصوير بالرنين المغناطيسي |
| Yaptıklarından sonra bunun olmasına izin veremezdim. Bu yüzden seni kucağıma alıp, güvende olacağını bildiğim tek yere getirdim. | Open Subtitles | بعد ما فعلتِه، ماكنتُ لأدَعَ هذا يحدث، لذا حملتكِ وجلبتكِ للمكان الوحيد الذي أنا موقن بسلامتكِ فيه. |
| Turk'den saklanmam gerekiyordu, ben de kimsenin girmeyi göze alamayacağına emin olduğum tek yere girdim. | Open Subtitles | اضطررت للإختباء من تِرك لذا ذهبت للمكان الوحيد في المستشفى الذي عرفت بانه لا أحد يجرؤ على المجيء |
| Ben de onu bu şehirde gerçekten hava alabileceğin tek yere getirdim. | Open Subtitles | أخذتُها للمكان الوحيد في المدينة الذي ستجد فيه حقًّا بعض الهواء. |
| Gözlerden uzak kalıp dinlenebileceği tek yere sürünerek gitti. | Open Subtitles | لذلك زحفت للمكان الوحيد حيث تستطيع التواري عن الأنظار والإسترخاء |
| Gidebileceğim tek yere. | Open Subtitles | للمكان الوحيد الذي يمكنني الذهاب إليه. |
| Sonra da evden hiddetle çıkıp gidebileceğin tek yere gittin. | Open Subtitles | وذهبت للمكان الوحيد الذي تذهب إليه |
| Sonunda dünyada yüzüne karşı... zenci denen tek yere gönderildim. | Open Subtitles | لذا فقد ... تم أرسالي للمكان الوحيد في العالم الذي يستطيعون فيه أن ينادوك بـ"الزنجي" في وجهك |
| O gece Lily, Robin'i bulabileceği tek yere gitti. | Open Subtitles | تلك الليلة ذهبت (ليلي) للمكان الوحيد الذي يمكنها أن تجد به (روبن) |
| - Güvende olabileceği tek yere. | Open Subtitles | -نعم للمكان الوحيد الآمن لها |